KÜRDİSTAN’A FÜZE ATANA, ATILAN FÜZEYE İMZA ATANA DA OY YOK!
TC ve Kürdistan’da 31 Mart günü yapılacak olan yerel seçimlerde son düzlüğe girildi. 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde olduğu gibi burjuva siyaset arenasının sağından ve solundan seçimlere katılan bütün partilerin içinde yer aldığı kirli pazarlıklar da bir bir ortaya dökülmeyebaşladı. Öyle bir kirlilik ve kokuşmuşluk ki, basın özgürlüğünün olmadığı, kolluk, yargı ve infazkurumlarının hepsinin iktidarın emir eri gibi çalıştığı, boğucu- faşist bir atmosferde bile üstü örtülemiyor.Kirlilik, çürüme o kadar derinleşmiş ve yayılmış ki, ne kadar gizlemeye çalışsalar da kırılan kol yen içinde kalmıyor, mızrak çuvala sığmıyor. TİP’in aday gösterdiği Gökhan Zan olayı, Akp beldiye başkan adaylarının mal varlıkları ve bir bir ortaya çıkan yolsuzlukları, CHP’nin para kuleleri… iktidarından muhalefetine kadar bütün sistem partilerinin oluşan bu lağım çukurunda pay sahibi olduklarının delilidir.
Ekonomik kriz, hayat pahalılığı, konut sıkıntısı, maaşların düşüklüğü, milyonlarca insanın açlık sınırı altında yaşaması, işsizlik ve geleceksizlikten bunalan gençlik içinde artan uyuşturucu bağımlılığı ve intiharlar, çeteleşmenin en küçük yerleşim birimlerine kadar yaygınlaşmış olması veya insanların çaresizlikten ülkeyi terk etmesi korkunç noktalara varmış.
Bütün bu sıkıntılara sebep olan AKP-MHP faşist iktidarına karşı çıkıp eleştiri yöneltmek, düşünce belirtmek, demokratik yollarla itiraz yükseltmenin önü kapatılmıştır. Hızla artan yoksullaşmaya paralel olarak Devlet erkinin baskı ve şiddeti de tırmandırılıyor.
Hal böyle iken, sanki her şey güllük ve gülistanlıkmış gibi bütün burjuva partileri davullu zurnalı seçim faaliyetleri yapıp halklarımıza hayal satmaya devam ediyorlar. Daha 2023 Mayıs seçimlerinde verdikleri sözlerin hiçbirisini gerçekleştirmemiş olmalarına, yüzbinlerce depremzede hala konteynir veya çadırlarda süründürülürken, seçimler sonrasında ekonomik kriz ve toplumsal çöküş kat be kat artmış olmasına rağmen iktidar partileri ve sözde muhalefet partileri ellerindeki her türlü baskı ve manipilasyon araçlarını kullanarak halkın hafızasını sıfırlamayı başardılar. Halk hipnotize edilmiş bir şekilde, söylenen bütün yalanlara ve yaratılan ilizüyonlara inanıyor. Mayıs 2023 seçimleri öncesinde, hayatında hiçbir zaman sahip olamayacağı “yerli ve milli oto” TOGG ile duyguları şahlandırılan kitleler şimdi de, normal turistik bir gezi olan „Uzayda ilk Türk“ ile gururlanıp ayaklar havada uzay boşluğunda uçuyorlar. Yaşananlar tam bir uyur gezer lik halidir. Bu durumun dışında kalarak, olanın bitenin farkında olan ve tepki veren tek kesim sadece Kürt halkı, kısmen Aleviler, kadınlar ve Devrimci sosyalistlerdir. Onların payına ise dizginsiz bir şiddet, zindan, katliam ve savaş düşüyor.
Bu tablo içerisinde Kürtler, Aleviler, Kadınlar ve Devrimciler yani Demokrasi Güçleri yön bulma tartışmaları yürütüyor ve bazı pratik adımlar atmaya çalışıyorlar. Demokrasi güçlerinin bu tartışmalarını yakın takibe alan bütün Devlet partileri suyu bulandırmaya çalışıyorlar. Bir taraftan AKP-MHP bloku yoğun bir baskı ve manipülasyon kampanyası yürütürken diğer taraftan da CHP ve diğer devlet partileri demokrasi güçlerine umut bağlamış kesimlerde kafa karışıklığı yaratmak için yoğun bir çaba içerisindeler. Mayıs seçimlerinde demokrasi güçlerine attığı kazık, faşist ırkçı ve gericilere verdiği tavizlerle gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koyan CHP güya yenilenmiş çizgi ve kadrolarla yeniden destek talebinde bulunuyor. Ama ne yenilenme! Bir çok ilde ırkçı, Kürt düşmanı adaylarla yola devam eden bir CHP’nin Kılıçtaroğlu CHP’sin den farkı nedir bilen varsa beri gelsin. Biz bir yenilik görmüyoruz. Gördüğümüz; sahne aynı, senaryo aynı, film aynı, değişen sadece oyuncular ve figüranlar.
AKP-MHP faşist bloku 2015 ten beridir yaptığını yapmaya devam ediyor. Ellerindeki devlet gücünü, medyayı ve her türlü aracı kullanarak, başta Kürtler olmak üzere demokrasi güçlerine savaş ve katliam
dayatıyor. Bir taraftan da maksatlı haberler yayarak sahte umutlar ve kafa karışıklığı yaratmaya çalışıyor. Yani yıllardır sürdürdüğü psikolojik savaş taktiklerini aynen sürdürüyor. Trabzon’da, Edirne’de, Aydın’da Kürdistan’daki işgal alanlarını genişletme sözleri verip ırkçı-şöven histeriyi körüklerken, Amed’de ve Kürdistan’ın diğer kentlerinde Kürtçe kılamlar söylüyor, kardeşlikten dem vuruyor. El altından da, kendilerinin imha ve soykırım politikalarının sonucu olarak tıkanmış olan Kürt meselesinde yeni bir „çözüm süreci“ başlatılacakmış gibi gerçekle alakası olmayan yalanlar yayıyor.
Kürtler ve dostları bu sefer bu yalanlara ve oyalamalara kanmıyorlar. Kanmadıklarını da politik temsilcilerinin ağzından defalarca dile getirdiler. 31 Mart seçimlerine DEM Parti çatısı altında girecek olan demokrasi güçlerinin AKP-MHP cenahından savaş ve şiddet dışında bir beklentilerinin olmadığını, Türk etkili ve yetkili makamlarının ABD ve Irak başta olmak üzere son zamanlarda yürüttükleri mekik diplomasisinin Başur ile Rojava’da işgal ettikleri alanların genişletilmesi ve gerillayı imha etmeyi amaçladığını görmüş olmaları sevindiricidir. Fakat tam da bu noktada bir başka tehlikeli yöneliş ortaya çıkıyor. AKP-MHP faşist blokunun ölümü dayattığını gören Demokrasi güçleri içinde yer alan önemli oranda bir kesim halkımızı, halklarımızı sıtmaya razı etmeye çalışıyor. Kayyum darbesiyle halk iradesinin gasp edildiği Kürdistan şehirlerinde, gasp edileni geri alma azmi ve kararlılığı çok açık bir şekilde beyan ediliyor. Buralarda sorun yok. Bize göre sorunlu olan, Devlet partilerinin kazanmak için, DEM Parti seçmenine muhtaç olduğu Türkiye şehirlerindeki tutum konusundaki kafa karışıklığıdır. İzlediğimiz ve anladığımız kadarıyla DEM Parti içerisinden ve dışından bazı etkili ve yetkili kesimler AKP-MHP faşist bloku karşısında CHP’nin desteklenmesi gibi bir seçeneği savunuyorken , diğer bir kesim de Selahattin Demirtaş ve Leyla Zana’nın ağzından AKP’ne bir şans daha verilmesini dillendiriyorlar. Demirtaş Amed’te yapılan konferansa gönderdiği mesajda “Kürt sorunun çözümünde iktidar olarak Erdoğan ve Kürt tarafından da Öcalan muhataptır” diyerek kamuoyunda “acaba perde arkasında bazı görüşmeler mi var?” soru ve söylentilerinin yayılmasına önayak oldu.
Bese Xozat ise, “AKP-MHP, Ergenekon ittifakına kaybettireceğiz “yeni çözüm süreci” söylemleri Kürt seçmenlerin oylarını almaya yönelik bir psikolojik harp taktiğidir” diyerek Kandil’in Demirtaş ve Leyla Zana ile aynı görüşte olmadıklarını açıklamış oldu. Öyle anlaşılıyor ki Kandil ile aynı görüşte olan başkaları da var.
Yeni Yaşam gazetesinde 25 Mart günü Evdilmelik Fırat imzasıyla yayınlanan ve Bese Xozat’ın görüşleri ile örtüşen “Mart seçimleri gölgesinde Kürtlere karşı soykırım hazırlığı” başlıklı uzun bir analiz yazıda ise şu satırları okuyoruz. “ (…) Resmi ideolojinin kurucusu ve birçok konuda AKP-MHP ile yarışan CHP’ye karşı haklı tepki asla faşizmin nefes almasını sağlayacak bir zemine dönüşmesine izin verilmemelidir. Şu an için yakın tehlike olan, devlet gücünü elinde bulunduran, Kürtler başta olmak üzere ezilenlerin boğazına bıçağı dayayan ve bunun tehditlerini savuran AKP-MHP faşizmidir. Aynı zihniyette olsa dahi CHP içinde bulunduğu şartlar itibarıyla uzak bir tehdittir. Siyaset dengeleri, fırsat ve tehlikeleri iyi değerlendirme ve en uygun taktiği icra etme sanatıysa bu durumda tali ve esası iyi tespit etmek, buna göre adım atmak gerekir.
Özcesi seçimler sonrası Kürdistan’da boydan boya soykırım hazırlığı yaptığını ifade eden AKP-MHP faşizmine her yerde kaybettirmek tarihi bir sorumluluktur. Herkes, 31 Mart günü sandık başına gittiğinde AKP-MHP’nin son iki aydır içeride ve dışarıda topyekûn savaş için yaptığı hazırlıkları ve bunun yaratacağı katliamları düşünerek karar vermeli ve mühür basmalıdır.“
Yukarıda aktardığımız bu her iki görüşün o çok ca dillendirilen “Üçüncü yol” ile bir ilişkisi yok. Peki DEM Parti yönetimi ve tabanında üçüncü yolcular var mı?! Bunu bilmiyoruz. Varsa da sesleri pek çıkmıyor. Bizim gözlemimiz Kürt halkı AKP-MHP faşist blokuna, kendisini kazıklayan CHP ve diğer Devlet partilerine çok öfkeli ve tepkilidir. Bu öfke ve tepkisini de, DEM Parti seçim mitinglerine, Newroz‘lara yüz binlerle akarak ortaya koyuyor.
Biz Kürdistan Komünistleri, yukarıda aktardığımız iki karşıt görüşü de tehlikeli buluyor ve ret ediyoruz. Bilinmelidir ki, Kürtlere dayatılan soykırım politikası, partilerden bağımsız ve bir devlet politikasıdır. Bu politikanın temel dayanağı ise CHP’nin yaptığı ve bugünde hala militanca savunduğu 1924 Anayasasıdır. DEM Parti dışındaki bütün partiler 1924 anayasasının temel anti demokratik, ırkçı-faşist maddelerini kutsadıklarına göre hepsi de devlet partisidirler.
Faşizm, partilerden bağımsız olarak bu Anayasaya ve dolayısıyla da TC Devletinde içkindir. Herhangi bir partiye karşı kazanılacak bir başarı yada herhangi bir partinin geriletilmesi devlet’in, faşizm’in geriletildiği anlamına gelmez. Her kim bunu söylüyorsa ya bilgisizliğinden, değilse maksatlı söylüyordur. Genel olarak seçimlerin, hele hele de aşırı merkezci, otoriter TC. Devletinde hareket alanı kısıtlı ve yetkileri çöp toplamakla sınırlı yerel yönetimlerin belirlenmesi için yapılan seçimlerin demokratikleşmeye katkısının sıfır olduğunu, Kürt meselesinde en ufak bir iyileştirmeye katkısı ve devletin soykırım planlarını engellemesinin mümkün olmadığını deneyimlerimizden biliyoruz. AKP-MHP faşist blokuna destek vermek ya da herhangi bir şekilde onunla yan yana görünmek bizler için zaten söz konusu olamaz. Bu ihtimali tartışmaktan bile zül duyarız ama, Topal Osman’ın torunu olmakla övünenleri, faşist eskilerini, ırkçı Bolu beylerini, belediyenin kapılarını Kürtlere kapalı tutacağının sözünü veren ırkçı şövenleri seçmek te bunun alternatifi olamaz. Kürt halkı ve Demokrasi güçleri ölümden kaçarken sıtma veya vebayı seçmek zorunda olmamalıdır.
Mayıs 2023 seçimlerinde yaşanan hezimetin acısı henüz geçmemişken, yarattığı tahribat ve demoralizasyonun yavaş yavaş aşılmaya başlandığı bu günlerde böyle bir tavır çok büyük bir hata olur. Böyle bir durum Mayıs hezimeti sonrasında yapılan özeleştirilerin samimi olmadığını, sadece özeleştiri verilmiş gibi yapıldığı ve esasta değişen bir şeyin olmadığı anlamına gelir ki, buna hata demekte hafif kaçar. Bu düpedüz aymazlık, daha doğrusu tam bir burjuva politikacılığı tavrı olur. Hiç kimsenin, gizli kapaklı bazı pazarlıklarla elde edeceği küçük imtiyazlar uğruna Kürt halkı ve DEM Partiye umut bağlamış olan dostlarının güvenini hoyratça kullanma hakkı olmamalıdır.
DEM Parti, “Hiç kimsenin payandası değiliz” sözüne sadık kalarak 2023 Mayıs seçimleri sonrası yaptığı toplantılarda verdiği özeleştirisine uygun davranmalıdır. Halkımızın Newroz alanlarına taşan coşkusunu ve öfkesini TC’nin “seçim” oyunlarına kanalize ederek boşa harcamamalıdır.
Mart 2024