MALATYA’DAN MİRALİ GÖKTAŞ YOLDAŞ GEÇTİ -Hüseyin İşli
Malatya E tipi cezaevinin 16. koğuşunun koridorlarına uzanan kapısı açıldığında içeriye, her haliyle bir bilgeyi andıran Mir yoldaş girdi. Kısa bir sohbet sonrası yoldaş olduğumuzu anladık. Biz bir ekip olarak 1978 sonunda tutsak düşmüş ve Malatya cezaevine sürgün gelmiştik. Mir yoldaş, en yakın yoldaşlarından Mütayit, Devrimci Ali ve pek çok diğer yoldaş gibi, MALATYA bölgesinde TC rejiminin devrimcilere yönelik operasyon yapacaklarsa ilk akla gelen isimlerdendi. Yani koğuşturma ve sorgulamaların mudavimleri. Bundan dolayı da biz içerdekiler olarak onları gıyaben tanıyorduk.. Yoldaşlarımız TİP’den bu yana sürekli zulme uğrayan ama her tutuklanmadan sonra, Mir yoldaşımın deyimi ile “puan toplayan”, yani bölge halkının ve devrimcilerin takdirini toplayan yoksul köylü devrimcilerdiler. Sadece zulme uğramalarıyla değil, aynı zamanda cezaevindeki yaşamlarıyla, direngenlikleriyle de bütün devrimci tutsakların sevgi ve sempatisini kazanırlardı. 1935 doğumlu Mir yoldaşımız ilerlemiş yaşına rağmen, açlık grevlerine ve tüm direnişlere sonuna kadar katılır, kollektif yaşamayı bir yaşam biçimi haline getirir, Komün yaşam ve temayüllerinden milim sapmaz, bundan dolayı da en iyi komünar olarak her daim övgü ve saygıyı hak ederdi.
Mir yoldaşımızın geldiği sıralarda 16. Koğuşta 6 ya da 7 siyasi parti ve örgütün özgürlük eylemi (tünel kazarak firar etme çalışması), kayalık zeminin çıkardığı tüm güçlüklere ve diğer zorluklara rağmen özgürlüğe doğru ilerliyor, ‘O duvar o duvarınız bize vız gelir vız’ pankartları hazırlanıyordu.
Tünel bittiğinde eylem sonrası gardiyanların intikam saldırılarının kendisine yöneleceği Mir yoldaşın tek başına koğuşta kalmasını istemiyoruz. Onun için de karşı koğuştaki yoldaşlara Mir yoldaşa daha fazla ilgi göstermelerini söylüyoruz ve ne yapıp edip onu hemen yanınıza alın diyoruz. Yoldaşlar onu ikna etmek için işe koyuluyor, bin dereden su getiriyorlar, ama Mir yoldaşımız kendisine gösterilen bütün özel ilgi ve saygıya rağmen “Kardeşim boşa kendinizi yormayın, ben koğuşumdan ve yanımdaki yoldaşlarımdan memnunum, haksızlık yapıp onları bırakıp gelmem” diyor.
Çocukları ziyaretine gelip, “Baba nasılsın, durumun nedir?” diye sorduklarında Mir yoldaş, “Nasıl olacak, siz dışarda faşizmin, kapitalizmin zulmünü yaşıyorsunuz; biz zindanda da olsak, sosyalizmi ve özgürlüğü yaşıyoruz” diyerek 12 Eylül faşizminin kendisini demir parmaklıklar arkasına atabileceğini ama beynini tutsak edemeyeceğini ifade ederek bilgece ders veriyordu…
Bir açlık grevi sonrası cezaevi yönetimi bir kez daha kazanılmış haklarımızın gaspına yöneldi. Cezaevi politik tutsaklar platformu, uzun tartışmalar sonucu, kaybolan haklarımızın yeniden kazanımı için açlık grevi yapma kararı aldı. Biz de parti grubu olarak sevgili Hüseyin Göçer başkanlığında toplandık. Gerekli bilgilendirme ve süreçle ilgili görüş alış verişinden sonra açlık grevine girme kararını oybirliğiyle onayladık. Soğuk bir kış günü bütün cezaevi açlık grevini başlattı. Bizleri yukardan pencereleri kırık hücrelere aldılar. Dört beş gün sonra açlığa ve şiddetli soğuğa direnç gösteremeyen bir kaç kişi açlık grevini bırakarak hastahaneye gitti. O süreçte Göçer yoldaş en alt katta olan Mir ve benim olduğum hücreye geldi. “Yoldaşlar bizden de bir arkadaşımız felç oldu, hastahaneye kaldırdılar… Ne düşünuyorsunuz?” dedi. Yıllarca Elazığ askeri cezaevinin direniş süzgecinden geçmiş, sayısız açlık grevi ve direnişten dimdik çıkarak gelmis Mir yoldaş için o anda hastaneye gitmenin anlamı nedir açık: Pes etmek… Bundan dolayı Göçer yoldaşa dönerek “Bak Hoca şu anda bir muharebedeyiz. Çarpışmada vurulmanın, düşmenin olacağını önceden bileceksin. Bilmiyorsan komutan olmayacaksın. Şimdi git görevinin başına yoksa apoletlerini sökerim. O apoletleri Teslim Töre de yeniden takamaz” dedi. Göçer yoldaş biraz durduktan sonra bana döndü “Sen ne diyorsun yoldaş” dediğinde “Ben de Mir yoldaşa katılıyorum” dedim. Neyse ki on günün sonunda kitlesel bir direniş ve çok az bir kayıpla yeniden bütün kazanımlarımızı elde etmenin başarısıyla halay ve türkülerimizle koğuşlarımıza döndük.
Mir yoldaşın öngörü ve sezgileri çok güçlü idi. Öyle ki bir gün Elazığ askeri cezaevindeyken bir haber gelir. İki kisiyi cezaevinden 1800 Evler işkencehanesine almışlar ve bu iki kişi ölümüne direniyorlar.Her parti ve örgüt ‘’bunlar bizim falan yoldaslardır’’ diyorlar. Ama Mir yoldaş o dik duruşuyla “size birşey söyleyeyim mi, bu direnişi sürdüren Adnan ve Baba yoldaştır” diyor. Günler sonra gerçek anlaşılıyor ki; direnenler Mir’in dediği gibi bu yoldaşlarımızdır.
Evet, 30 Eylül 2021 günü fiziki olarak aramızdan ayrılırken 60 yılı aşkın bir süreyi devrim, sosyalizm ve Kürdistan’ın kurtulus mücadelesine ayıran ve bu kızıl güzergahtan şaşmayan 86 yaşındaki ulu çınarımızı kelimelerle anlatmak çok zor…
Bakıyoruz bir gün Ekim 1980’nden beri yattığı askeri cezaevi yılları bitiyor ve tahliye ediliyor. Yıl 1985’tir. Dışarıya çıktığında KKP ve TKEP II. Kongreleri gündemdedir. Mir yoldaş zindanları temsilen Ortadoğu’ya çıkıyor ve orada TKEP kongresine katılarak görevini yapıp tekrar ülke topraklarına Kurdistana dönüyor. Bir süre sonra, Haziran 1986’da KKP’ye yönelik polis operasyonu düzenleniyor. Malatya’da yine ilk akla gelenlerden biri Mirali yoldaştır.
Yeniden tutuklanarak yanımıza geldiğinde yoldaşların tümünün beklentisi Mir yoldaşın dışarıyı, partiyi, mücadeleyi etraflıca anlatmasıdır. Kısa bir hal hatır sormaktan sonra Mir yoldaşın etrafını saran yoldaşlar ilk soruyu sordular. Kısa bir ülke değerlendirmesi yaptıktan sonra “Yoldaşlarım ben cezaevinden çıktıktan sonra Ortadoğu’ya geçip orada parti kongresine sizleri temsilen katıldım. Gördüm ki sizlerin bizlerin, dereleri çaylara, çayları nehirlere kavuşturup neticede büyük bir baraj kurarak ülkemizin enerji ihtiyacını ve aydınlanmasını sağlayacak olan barajımızın trafosuna dinamit koymak isteyenler var. Kongre’de partiyi tasfiye edip TKP’ye iltihak ettirmek isteyen bu kundakçılar az değildi. Parti yanlısı olanlarla bu muhaliflerin oyları eşitti. Oyumu parti lehine kullandım ve onları durdurdum. Ama kongre yarım kaldı, tamamlanamadı; bundan sonra ne olur bilemem” dedi. O günkü toplantımız kısa bir sessizlik sonrası bitti. Sessizliği yine Mir yoldaş bozdu. Tüm iyimserliğiyle partiye olan inancını ve güvenini yansıtan moral verici sözlerle toplantıyı kapattı.
Evet sevgili Mir yoldaşımız, eğer Paris Komünü’nden bu yana 150 yılı aşkın bir süre doğru amaç ve hedeflerle yola çıkan komünist, sosyalist, devrimci partilerin içinden aydınlanma ve savaş araçlarımıza, senin deyiminle trafolara, sömürgeci güçler lehine dinamitler konulmasaydı dünya ve ülkemiz yaşamakta olduğumuz bugünkü barbarlığı yaşamıyacaktı.
Evet sana söz veriyoruz: Senin o engin deney ve tecrübenle bizlere kazandırdığın düşüncelerin bizlere her daim yol gösterici olacak ve bizlere emanetin olan o seninle beraber Malatya zindanlarının duvarlarına astığımız orak çekicli kızıl bayrağımızı Kurdistan bayrağıyla birlikte ülkemizin her köşesinde dalgalandıracağız. Çünkü o amaç senin, Mustafa Akdenizlerin, Devrimci Alilerin, Hüseyin Elmasların ve onlarca yüzlerce komünist Kürdistan kahramanının isteğiydi.
MİR yoldas bir kez daha senin ve toprağa düşen bütün kahramanlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Evlatlarının, yoldaşlarımızın, Kürdistan halkımızın başı sağ olsun.
7 Ekim 2021