Dengê Kurdistan
[Bijî Kurdistan a Azad û Demokratik]
KKP Merkez Yayın Organı
Sal: 8
Hejmar: 13
Tebax 1989
Türkiye, kapitalizmin çelişkilerinin çıplak ve keskin olduğu, iktisadi ve sosyal bunalımların şiddetle seyrettiği, politik istikrarın bir türlü sağlanamadığı bir ülkedir. Son derece canlı ve dinamik bir toplumsal yapıya sahiptir ve çeşitli etkenlerin karmaşık ve çelişkili baskısı altında ülkedeki gelişmeler dengesiz, sıçramalı ve zikzaklı bir haldedir. Olası gelişmeleri tam bir kesinlikle önceden hesaplamak zordur. Çünkü güçler dengesi oynak, zeminler kaygan ve gündem önceden bilinmez bir durumdadır. Bu nedenle [olayların – s. e.] gelişme ufku çoğunlukla bulanıktır, belirsizdir.
Bu, burjuvaziyi güvensizliğe, gelecek endişesine ve politikada şiddetli tutuculuğa itiyor. Aynı zamanda sosyal ve politik mücadele şiddetli, sert biçimler alıyor.
12 Eylül faşizminin bilançosu aşağı yukarı ortaya çıkmıştır. Sonuç hiç de kapitalizmi güven, istikrar ve sağlamlaşmaya götürecek bir sonuç değildir. Yeni baştan klasik burjuva siyasi gericilik yöntemlerini sonuna kadar kullanmaya dönme noktasına gelinmiştir. Faşist bir mekanizma eliyle ve faşist yöntemlerle iç içe aldatma, politik manevralar çevirme, sözde demokrasicilik oynama yoluna dönülmüştür. Ancak araba son derece sarsıntılı ve sarsak ilerliyor, motor ikide bir tekliyor, yükünü taşıyamıyor. Sağını solunu onarma, arabayı yolculara dil dökerek itekletme para etmiyor; yeniden onu sopa zoruyla yolculara taşıttırma üzerinde düşünebilenler çıkıyor…
Devrimin gölgesi henüz düşmedi, sıcak soluğu hala esmiyor; ama burjuvazi bir ayaklanmanın hayaletini sık sık görüyor; sosyal patlama sinyallerini alıyor. Alıyor ama bildiğini de okumaya devam ediyor. İflah olmaz uyuşturucu tutkununun krizine tutulmuştur. Krizden kurtulmak için daha fazla eroin ve kısır döngü içinde kaçınılmaz sona her gün daha fazla yaklaşma…
Gerçeklerden kaçmaktan, görmek istemediklerine gözlerini kapatmaktan başka çaresi yoktur burjuvazinin. O, sosyal sonuçlarına aldırmadan talan ve soygun politikasını sürdürmek, çözümleyemediği iktisadi krizi yığınların sırtında taşıtarak onunla birlikte yürümek ve bunun için ceberrutluğu elden bırakmamak zorundadır.
Ama patlayıcılar birikiyor. Bolşeviklerin ”bir kıvılcım bozkırı tutuşturur” sözüne uygun bir duruma doğru hızla gidiyoruz. Güdüldükleri veya eylemsizliğe itildikleri koşullarda bir hiç; belki de bir sürü; ama insiyatifi ele aldıkları, sosyal mücadele arenasına fiilen atıldıkları, kaderlerini tayin etmek üzere eyleme kalkıştıkları zaman canlı yaratıcılıklarıyla tarihin yapıcıları olan aşağı tabakaların, ezilen, horlanan, güdülen yığınların uyuşukluktan kurtulmaları ve sosyal eyleme geçmeleri için gerekli koşullar oluşuyor, olgunlaşıyor. Burjuvazi, ”kendi mezar kazıcılarını” bir kez daha kendi elleriyle hazırlıyor. Gelecek umut vericidir. Hayallere, boş avuntulara kapılmıyoruz. İşimiz zor, hem de çok zordur. Çetin günler, bugünkünden daha zor günler önümüzdedir. Ama kavga, canlanma, silkinen, yekinen yığınların doğruluşu ve hareketlenmesi çözümü ortaya çıkaracaktır.
Gösterilerin [Göstergelerin – s. e.] hepsini saymaya, belirtilerin tümünü sıralamaya gerek yok. Pek çok olay gösterilebilir:
– Kürdistan’daki durum. PKK hadisesi ve sürüp giden Olağanüstü Hal;
– İşçilerin iktisadi amaçlı grev ve eylemlerindeki artış;
– Gençliğin canlanması;
– Cezaevlerindeki direnişler ve tutuklu – hükümlü ailelerinin eylemleri;
– Hükümetin gündeme aldığı önlemler;
– Muhalefetin biçareliği ve alternatifsizliği. Burjuva cephede belirsizlik, şiddetlenen iç çelişkiler…
Bunlar ilk elde göze çarpan belli başlı belirtilerdir.
Kehanetle, münnecimlikle ilgisi yok. Bunlar sosyal mücadelenin şiddetleneceğinin göstergeleri, bir patlama öncesinin birikintileridir. Ancak sadece nesnel etkenlerle, gerçeklerin ve olayların zorlamasıyla sosyal ayaklanmalar oluşmaz. Olgular zorlar, elverişli koşulları hazırlar, ortaya çıkarır; ama politikada sonucu öznel etkenlerin gücü, güçler dengesi, örgüt, kadro, irade ve kuvvet belirler. Durumu bu açıdan değerlendirdiğimizde tablo hiç de iç açıcı değildir. Güçler dağınık, yetersizdir.
Yine de yön belli olmuştur. Bu kadarı da bir başlangıç için, bu güne kadarki mücadelenin bir devamı ama yeni evrenin gereksinmeleriyle uyumlulaşmak için, yeni bir başlangıç için yeterlidir. Kavganın rotasını sığ, güvenli ve rahat limanlara, soluk alacağımız, dinlenme molası vereceğimiz barışçı iklimlere değil; engin denizlere, zorluklar, belirsizlikler ve serüvenlerle dolu çetin ve heyecanlı yolculuklara çevirmemiz gerekiyor. Bu, öznel isteğimizin bir sonucu değil, zorunlulukların buyruğu, kavganın çağrısıdır.
Oluşması zorunlu halk ayaklanmasına; ayaklanmanın zafere ve başarıya ulaşmasına doğru!.. İşte görev bu, doğrultu budur. Bu ayaklanmayı hazırlamalı, örgütlemeliyiz. Elbette ki şimdiden bir zaman belirleyemeyiz. Zaten bu anlamsız olurdu. Çünkü bir ayaklanmanın yeri, zamanı, ortaya çıkış biçimi ve alacağı biçimler önceden kestirilemez. Silahlı ayaklanmadan, silahsız gösterilere kadar çok çeşitli ayaklanma biçimleri ortaya çıkmıştır. Filistinlilerin taşlı devrimi en son örnektir. Her ayaklanmanın kendi mantığı, ortaya çıktığı koşullara uygun biçimleri ve orijinalitesi vardır. Sorun hangi biçimli olursa olsun, hangi araçlarla ve yöntemlerle yürütülürse yürütülsün halk ayaklanmasına yön vermek, dizginlerini elde tutmaktır.
Şimdiden halk ayaklanmasının gerekliliği, zorunluluğu üzerine propaganda ve ajitasyonu başlatmalıyız.
– Faşist diktatörlüğü kesin olarak yıkmak ve halkın demokratik iktidarını kurmak için;
– Kürt halkının baskı ve zulümden kurtulup kendi kaderini tayin etmesi; Kürdistan Halk Cumhuriyeti’nin kurulması için;
– Ekonomik bunalım ve yıkıntının sorumlusu tekellerin yok edilmesi ve emekçilerin iktisadi egemenliği için;
– Emperyalizmi kovmak ve tam bağımsızlık için…
Artık daha fazla beklenemez. Beklemek ölüm demektir. Bütün bunları gerçekleştirmek için ayaklanma gerekli ve zorunludur. Başka bir yol yoktur. Propaganda ve ajitasyonun özü bu olmalıdır.
[ Not: Bu ve YENİ DÖNEMİN ÖZELLİKLERİ VE GÖREVLERİMİZ – başlıklı ve A. Celîkan imzalı yazılar; Kürdistan’da günlük faaliyetlerin içerisinde alınan notların düzenlenmesiyle yukarda adı belirtilen yayın organında yayınlandı. Sıcak mücadelenin içerisinde yapılan gözlem ve değerlendirmeler Kürdistan komunistlerinin o zamanlar alt bir seksiyon örgütü olarak bağlı oldukları TKEP’in görüşlerinin izini taşıdığı kadar; Kürdistan komunistlerinin kendilerinin o dönemde savunduğu görüşleri de yansıtıyor. 1989’da yazılan bu yazılardan bir kaç ay sonra 1990 Newroz’unda Kürdistan’da ilk Serhıldan’lar patlak verdi ve TC devleti, tarihinde ilk kez paniğe kapıldı. Fakat Serhıldanlar kendiliğindendi ve zamanla bastırıldı.]