Home / Parti Yaşamı / KÜRDİSTAN’DA UYGULANAN VAHŞETE KARŞI DİRENİŞ EĞİLİMİ YÜKSELİYOR GEÇMİŞTEN GELECEĞE KKP / Parti Arşivinden

KÜRDİSTAN’DA UYGULANAN VAHŞETE KARŞI DİRENİŞ EĞİLİMİ YÜKSELİYOR GEÇMİŞTEN GELECEĞE KKP / Parti Arşivinden

Dengê Kurdistan
[Bijî Kurdistan a Azad û Demokratik] KKP Merkez Yayın Organı
Sal: 8
Hejmar: 13
Tebax 1989

1978 24 Aralık Maraş Katliamı’ndan beri Kürdistan halkı sıkıyönetimli, olağanüstü halli faşist baskı ve zulüm yönetimi altında ulusal onurunu koruma, varlığını ve yaşamını sürdürme mücadelesi veriyor. Türkiye’nin diğer illerinde sözde demokrasiye geçişle birlikte tedricen kaldırılan sıkıyönetim ve olağanüstü hal düzeni Kürdistan için olağan yönetim biçimi haline getirildi.

1984 15 Ağustos eylemleriyle ortaya çıkan PKK eylemlerini gerekçe gösteren faşist yönetim, Kürdistan’da yıllardan beri Kürt halkına karşı sürdürdüğü ırkçı, şoven, asimilasyoncu, faşist baskıları Kürdistan’a yönelik topyekun bir özel savaşa dönüştürdü. 19 Temmuz 1987’de sıkıyönetim yerine Olağanüstü Hal Bölge Valiliği uygulamasıyla Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Mardin, Siirt, Tunceli, Van, Bitlis, Adıyaman ve Muş illerini kapsayan ”olağanüstü hal yönetimi”ni getirdi.

Sınırsız yetkilerle donatılan, astığı astık Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı sevk ve idaresinde Kürdistan halkına karşı azgın bir savaş yürüten Türkiye burjuvazisi, Kürdistan’ı bir baştan bir başa kasıp kavurmaya devam etmektedir.

Bu ırkçı savaşın sona erdirilmesi, işgalci Türk ordusunun Kürdistan’dan geri çekilmesi, köy koruculuğu sisteminin lağvedilmesi ve Kürdistan’a yollanan eski MHP’lilerce oluşturulmuş bol maaşlı, adına ”özel tim” denen çetelerden oluşan ”ölüm mangaları”nın dağıtılması ve nihayet Kürt halkına karşı işlenen bütün suç ve cinayetlerin, insan hakları ihlallerinin cezalandırılması, olağanüstü halin kaldırılması için direnen Kürt halkının haklı direnişi herkes tarafından desteklenmelidir.

Kürt halkı özgürlük, demokrasi istiyor, ulusal haklarını istiyor. Olağanüstü hal uygulaması da, Kürt halkına karşı yürütülen yok etme savaşı da
halkımızın bu haklı taleplerini yok edemeyecektir.

KÜRDİSTAN’da YÜRÜTÜLEN VAHŞET, İŞLENEN SUÇ VE CİNAYETLER GİZLENEMEZ

Kürdistan’da jandarma kuvvetleri, ”özel tim” adı verilen ”ölüm mangaları” ve ”köy korucuları” denilen kukla milisler tarafından ”PKK terörüne karşı mücadele” adı altında aralıksız sürdürülen işkence, terör ve cinayetler artık TC devletinin temel politikasına dönüştü. Çoğu burjuva basınına yansıtılmayan, gözlerden saklanmaya çalışılan bu cinayetlerin basına yansıyanlarına rastgele bir göz atmak bile bu vahşeti göstermeye yetecektir.

– İdil’in Fındık Bucağı Ormaniçi Köylüleri yapılan baskı ve işkenceler yüzünden köylerini terk ederek yakın köylere sığınmak zorunda kaldılar. Kaçırılan Ömer Savun, Hüseyin Demirtaş ve Osman Esendemir’den uzun süre haber alınamaması üzerine bölgeye araştırmaya giden yabancı gazete ve TV ekipleri polisin kendilerini izlemesi üzerine geri döndüler. Osman’ın parçalanmış cesedi sonradan bulundu. Köylerini terk eden köylüler korucubaşı Baho Ağa’nın (Bahattin Aktuğ) tehditleri yüzünden ev eşyalarını bile alamadılar, ekinlerini biçemediler. [26 Haziran 1989, Cumhuriyet]

– Fındık Bucağı’nda binbaşı Oktay Tekin tarafından gözaltına alınarak işkence gören İbrahim, Şahabettin, Ömer ve Nimet Esendemir SHP Diyarbakır milletvekili Fuat Atalay’a sığınıyor. [7 Temmuz 1989, Cumhuriyet]

– Aynı tarihli gazetede Cengiz Mumay, ”İzne Bağlı Yaşam” adlı haberinde Fındık’ta yaşamı anlatıyor: ”Gece sokağa çıkmak yasak, tarlayı biçmek ve koyunları otlatmak taburdan alınacak izinle gerçekleştirilebilecek çalışmalar. Bir de kimlikler toplatılıyordu burada, kimse izinsiz köyü terketmesin diye.” Gazeteci gece arabalarının yolda nasıl durdurulup kimlik kontrolü yapıldığını ve didik didik arandığını anlattıktan sonra bir askerin şu sözlerini aktarıyor: ”Yol boyunca yaklaşık 100 metre arayla makineli tüfeklerle sipere yatmış arkadaşlarımız var. Durmasaydınız aracı tararlardı.”

-Gerçekten de bu şekilde yolda giderken, hayvan otlatırken ya da ekin biçerken rastgele taranarak vurulan Kürt sayısı onlarcadır. Cengiz Mumay’ın haberinde kendilerine yapılan işkenceleri anlatan köylülerin anlatımlarını buraya aktarmadık. Köylüler iki yıldır ”yaylaya çıkma yasağı” konulduğunu, hasta ziyaretine bile gidemediklerini, köyde göç başladığını anlatıyorlar. [Bkz. 7 Temmuz 1989, Cumhuriyet]

Ağrı’dan Hakkari’ye, Van’dan Adıyaman’a kadar Kürdistan’da uygulanan bu terör ve cinayetler tamamen devlet kontrolü altındadır. Son iki aydır bütün Kürdistan vurucu timler, jandarma ve korucular tarafından karış karış taranıyor. Öyle ki olağanüstü hal kapsamı dışında kalan Urfa, Antep, Maraş, Malatya illerinde bile bu güçler ”harekat” yürütüyor. PKK’nin bulunmadığı ama devrimci hareketin, devrimci düşüncelerin güçlü olduğu yörelerde vurucu timler köylülere gözdağı veriyor, çalı diplerini, mağaraları kurşunluyor, pusular kuruyor. Amaç bellidir: Devrimci güçleri ve Kürt halkını yıldırmak, sindirmek, tedirgin etmek.

Ancak ”rüzgar eken fırtına biçer” deyiminde olduğu gibi tüm bu baskılar kendi karşıtını da yaratıyor. Kürt halkı artık bu insanlıkdışı uygulamalara kuzu kuzu boyun eğmiyor, çoğu kez kendiliğinden bir biçimde karşı çıkıyor, direniyor.

Yeşilyurt köylülerinin kitlesel direnişi bunun açık bir örneğidir. Bunun gibi kamuoyuna yansıtılmayan pek çok örnek vardır. Örneğin bir tanesini aktaralım:

– Geçtiğimiz aylarda Adıyaman’ın Balyan köyüne bir gün peşmerge kılığında bir grup vurucu tim gelir. Köylülerden yiyecek – para ister. Durumu farkeden köylüler kendilerine yüz vermezler. Akşam olunca jandarma karakol komutanı köy muhtarına telefon ederek ”bir gup PKKlı teröristin geldiğini duyduklarını, onun için köye geleceklerini, muhtarın tüm köylüleri toplayarak hazır tutmasını ve kendisini karşılamasını” söyler. Muhtar ise ”gece vakti kimseyi toplayamayacağını, köye gelen PKK’li kılığındaki kimselerin aslında ”özel tim” olduğunu, bu oyunu karakolla birlikte düzenlediklerini” söyleyerek cevap verir. Bir süre sonra bölük köye gelir, muhtarı köy meydanına çıkarır ve başta azalar olmak üzere tüm köyü toplamasını cebren emreder. Muhtar bunu reddedince jandarmalar kendisine saldırır, muhtar jandarmalara tekme – tokatla karşılık verir, direnir ama bir sürü saldırgan köpeğe gücü yetmez. Muhtarı yıkarlar, adamakıllı döverek işkence ederler. ”Köye bölücü terörist geldiğini” kabul ettirmek isterler ama inatla direnen muhtara istediklerini kabul ettiremezler. O zamana kadar durumu işiten köylüler toplanır, muhtarı jandarmaların elinden zorla alırlar. Jandarmalar köylüleri korkutmak için ayakları dibine, başları üstüne ve yanlarına ateş ederler ama köylüleri yıldıramazlar, köyü terketmek zorunda kalırlar. Köy muhtarı hemen şehire gider, doktordan işkence gördüğünü belgeleyen rapor alır ve yüzbaşı başta olmak üzere işkencecileri savcılığa şikayet eder. Ancak araya SHP’li il yöneticileri girer ve şikayet geri aldırılır.

CUDİ DİRENİŞİ

Halkımızın bu yükselen kararlılığının ve direnişinin en son örneği de Cudi Dağı köylülerinin direnişidir.

– Siirt’in Şırnak, Hakkari’nin Beytüşşebap ve Uludere ilçelerinde son aylarda askeri birliklere karşı PKK gerillalarınca yapılan saldırılarda onlarca asker, özel tim elemanı ve korucu öldürüldü. ”PKK’nın Cudi Dağı’ndaki üslerini yok etmek için” harekete geçen faşist asker, polis ve milis birlikleri köyler üzerinde terör estirmeye başladılar. Köylülerin yaylalara çıkmaları yasaklandı, hayvancılıkla geçinen köylülerin hayvanları açlıktan kırılmaya başladı. Köylüler ellerindeki hayvanları istemeyerek satlığa çıkardılar. Her gün üç – beş köylü göz altına alınıp işkenceden geçirildi. Şırnak’ın Balveren, Ara, Dağkonak, Geçitboyu; Uludere ve Beytüşşebap’ın Işıkveren, Taşdelen, Ortasu, Yemişli, Dağdibi köylüleri bu uygulamalardan etkilendiler. Şırnak köylülerinden beş bin kişilik kadınlı, çocuklu, ihtiyarlı, gençli Kürt halkı 16 Temmuz günü Şırnak – Uludere karayolunu keserek direnişe geçtiler. Balveren Köyü muhtarı İbrahim Hakkı Bayram, sorunu kaymakama götürdüklerini ama onun ”askerler istedikleri köyleri bombalarlar” dediğini söyledi.

Cudi, Gabar, Şeyhömer, Herakol ve Kelmahmut dağlarındaki PKK üslerini dağıtmak amacıyla başlatılan ”büyük operasyon”, Foça ve Bolu’dan getirilen komando birliklerinin de katılımıyla ”Botan” bölgesinde doğrudan halka karşı yöneltildi. Cudi dağı yamaçlarında kurulu iki köy Olağanüstü Bölge Valiliği’nce ”kamulaştırılarak” boşaltıldı. Şırnak’ın 4 köyünün halkı ”köy dışına çıkma yasağı”nı günlerce protesto ettiler.

18 Temmuz günü Hakkari’nin Yoncalı Köyü’nde meydana gelen ve TV’de ”teröristlerin vurulması” olarak yansıtılan olayın, aslında ot biçen köylülerin askerlerce taranarak öldürülmesi biçiminde geliştiği açığa çıktı. Yine bu olayda altı köylünün de gözaltına alınıp işkence gördüğü ve bir kişinin işkencede öldüğü ve üç ölünün cesetlerinin yakılarak gömüldüğü anlaşıldı.

Diğer bir haberde ise Mehmet Yaşar adlı 14 yaşındaki bir çobanın ağaç altında uyurken taranarak öldürüldüğü, Nezir Sidar adlı bir çocuğun korucularca öldürülecekken bir astsubayca müdahaleyle kurtulması üzerine dilinin tutulduğu ve yazarın adına ”bidon kuru” dediği bir işkencenin halka nasıl uygulandığı aynı tarihli gazetede genişçe anlatılıyor.

Son olarak Cudi Dağı’nda onlarca köy boşaltılmaya ve kurulacak toplu köylere nakledilmeye başlandı. Bundan amaç ise boşaltılan Cudi Dağı’na kimyasal bombalar atmak. Bu uygulamayla hem bir yandan Kürt köyleri boşaltılıp sürgün ediliyor ve hem de kitlesel kırımlara yol açacak kimyasal silah kullanımı denenmek isteniyor.

Bütün bu baskı, işkence, zulüm uygulamalarının nedeni açıktır: Kürt halkının gözünü korkutmak, ona boyun eğdirmek ve ulusal kimliğini yok etmek.

DİRENİŞ EĞİLİMİ GÜÇLENİYOR

Kuzey Kürdistan toprakları üzerinde yıllardır korkunç bir terör estiriliyor. Ve TC ordusunun estirdiği bu terör her geçen gün hayasız yöntemlerle artarak sürüyor. Bir yandan ”demokratikleşme” hayallerinin yayılması ve bu hayallere azımsanamaz bir sol çevrede beslenen umutlar; öbür yandan ise savaşların en kirlisinin sürdürüldüğü gerçeği! İşte bu çelişkili durum halkımız üzerinde uygulanan vahşetin görülmemesinin, görülse bile duyarsız kalınmasının temelini oluşturuyor.

Ama artık durum değişiyor. Kürt halkı, kendisini kasıp kavuran bu savaş karşısında, sessizliğini bozuyor, karşı direniş eğilimini güçlendiriyor. Uygulanan vahşetin ülke ve dünya kamuoyuna duyurulması yönünde yaygın bir çaba sarfediyor. Kürt emekçileri olayları basına duyurmaktan, askeri yetkililer hakkında dava açmaktan eskisi gibi geri durmuyor. Bunun da ötesinde faşist askeri kuvvetlerin terörüne boyun eğmeme, karşı koyma, direnme tutumuna yöneliyor. Halkın, yıllardır içerisine hapsolduğu korku duvarı yıkılıyor. Artık günlük basında sadece uygulanan vahşet haberleri değil, halkın direnişleri de yer alıyor.

Bu durum, Kürdistan’da atmosferin değişmeye başladığının, halkın yeni bir ruh haline girmeye başladığının göstergesidir.

Bu direniş eğiliminin güçlendirilmesi ve aktif eylemlere dönüştürülmesi için devrimci güçlerin harekete geçmesi şarttır. Bunun için de en başta varolan yoğun duyarsızlık, ilgisizlik ortamının aşılması gerekiyor.

Bir yandan, Türkiyeli devrimci – ilerici güçlerdeki duyarsızlık aşılıp Kürt halkının mücadelesine omuz verilmeden, soruna sahip çıkılmadan; bir yandan da, Kürt devrimci – demokrat güçlerinin arasında yaygın olan Avrupa sosyal – demokrat vb. emperyalist güçlerden destek arama ve bunu esas çizgi haline getirme eğilimi aşılmadan, sıcak savaş içinde devrimci sorumluluklar üstlenilmeden Kürt halkındaki direniş eğiliminin kendiliğinden bir topyekun direnişe dönüşmesi beklenemez.

[Not: Bu imzasız yazı, muhtemelen Aydın Gürsel (Hüseyin Bakır) tarafından yazılan bir yazı. Aynı sayıda yer alan A. Celikan ve K. Şergo imzalı yazılarla (ki her iki imza da esasen tek kaleme aittir) birlikte değerlendirildiğinde bu yazılarda Kürdistan komunistlerinin Kürdistan’da bir kitlesel patlama olacağını önceden sezdikleri net bir şekilde görülmektedir. Ancak Kürdistan’daki günlük pratik faaliyetlerin içerisinde olmayan, İstanbul’dan Kürdistan’a bakan ve esasen TKEP faaliyetlerinde sorumluluk üstlenmiş olduğu halde bir süre önce ağır bir polis darbesi nedeniyle oldukça zayıflamış bulunan KKP’ye dayanışma amacıyla yayın organı Dengê Kurdistan’ın basım sorumluluğunu da üstlenen ve yer yer yazılarıyla katkı sunan Aydın Gürsel, yazısını sonlandırırken bazı öznel faktörlerin yani örgütlü müdahalenin devreye girmemesi halinde ”Kürt halkındaki direniş eğiliminin kendiliğinden bir topyekun direnişe dönüşmesi beklenemez” demektedir; ki bu da Kürdistan’daki ruh halini yaşamayan, atmosferinden solumayan bir kimse için anlaşılabilir bir şeydir. – REDAKSIYON]

Bölüme ait diğer yazılardan!

KÜRDİSTAN HALKLARINA!

KÜRDİSTAN HALKLARINA! TC’yi ve Mahkemelerini Tanımıyoruz! Sömürgeci TC devleti Kürtler ve Kürdistan’nın inkarı üzerine kurulmuştur. …