____________________________________
Dengê Kurdîstan
BİJÎ KURDÎSTAN’A AZAD Û DEMOKRATÎK!..
_____________________________________
Hêjmara: 2 / 01. 01. 1982
___________________________________________
KÜRT ULUSUNUN TALEBİ KÜRDİSTAN’DAN TÜM FAŞİST MİLİTARİST GÜÇLERİN SÖKÜLÜP DAĞITILMASIDIR!
Kendi kendini ”Devlet Başkanı” ilân eden Evren faşisti, Malatya’da ilginç açıklamalarda bulundu. Malatya halkına müjde verircesine şu haberi veriyordu: ”Konya’da bulunan 2’nci Ordu’yu Malatya’ya getireceğiz. Buranın coğrafik konumu da uygundur. Zaten İkinci Ordu Karargâhı da tamamlanmış durumdadır.”
Evet, Evren halkla alay edercesine bu haberi veriyordu. Sanki Malatya’da emekçi Kürt halkının kendi diliyle eğitim yapabileceği ve tüm şöven baskılardan uzak biçimde kültürünü geliştirebileceği bir kurumun açılış haberini müjdeliyordu. Sanki işsiz vatandaşların bir kesimine iş verecek, vatandaşların sosyal ve ekonomik hayatlarının iyileşmesine katkıda bulunacak bir işletmenin kuruluş haberini veriyordu…
Hayır, Evren, ne Kürt halkının kendi anadilinde özgürce eğitim ve öğrenim göreceği bir bilim kurumunun açılışının; ne de sosyal ve ekonomik bir talebinin karşılanacağının müjdesini vermiyordu; veremez de zaten. Tersine Kürt halkının sınıfsal ve ulusal mücadelesinin gelişmesini engellemek amacıyla halka daha fazla baskı uygulayacak, kan dökecek faşist bir ordunun daha Kürdistan’a yığılacağının haberini veriyordu. Bu haberi verirken de ne utanıyor; ne de insanlık adına yüzü kızarıyordu.
Türk ordusunun niteliği ve üstlendiği görevler ortadayken; İkinci Ordu’nun Malatya’ya getiriliş amacı daha da ortaya çıkıyor. İkinci Ordu ne için getiriliyor? Buna faşizmin cevabı hazır: ”Milletin can ve mal güvenliğini sağlamak için; vatanın bölünmez bütünlüğünü dışardan (Sovyetler kastediliyor) gelebilecek saldırılardan korumak için” vb…
Bunlar senelerdir tekrarlanan ve tekrarlandıkça da komikleşen, halkı uyutma gücünü kaybeden masallardır. İnandırıcılıklarını yitirmişlerdir. Çünkü ”Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” halk deyiminde olduğu gibi İkinci Ordu’nun da Kürdistan’a ne için geldiği ve neleri yapacağı; bugün Kürdistan’da bulunan Türk ordusunun yaptıklarından bellidir.
Türk ordusu Kürdistan’da ne yapıyor? Biz söyleyelim:
Binlerce insanı Kürt, komünist, devrimci, demokrat, yurtsever oldukları için tutukluyor ve insanlık dışı işkencelerden geçiriyor. İdam sehpaları kuruluyor, sınır boylarında savunmasız insanlar kurşunlanıyor, köy meydanlarında erkeklerin uzuvları birbirine bağlanarak en aşağılık, en haysiyetsiz baskılar yapılıyor. Binbir türlü işkence, eziyet sonucunda vatandaşın silahı alınıyor, insanlar savunmasız bırakılıyor. ”Devlete yardım” adı altında halktan zorla para alınıyor, halkın malına el konuluyor.
Tüm bunlara rağmen halkın canı ve malı korunuyor mu? Doğrudur, Türk ordusu birilerinin canını ve malını koruyor; ama Kürt işçisinin, köylüsünün, esnafının, aydınının değil; egemen sınıfların canlerini ve mallarını koruyor. Halkın korunacak kadar malı zaten yoktur. Ama sömürücü sınıfların, halktan korunacak (esasen halkın olup da bu gün halkın elinde bulunmayan) çok malları ve tatlı canları vardır. Türk ordusu bunların can ve mallarını halka karşı koruyor.
Türk ordusunun ”vatanın bölünmezliğini dışarıdan gelebilecek saldırılardan koruduğu” sözleri de adi bir yalandır. Senelerdir Sovyetlerin saldırılarından bahsedip ”bugün yarın saldıracak” deyip durdular. Sovyetlerin Kürdistan’a saldıracağı yalanını sürekli canlı tutarak kendi işgallerini halkın gözünden saklamayı amaçladılar. Oysa Kürdistan’ı işgal eden ve yarının daha büyük saldırılarına hazırlanan TC devletinin kendisidir. Kürdistan’ı emperyalizmin ve Türk egemen güçlerinin çıkarları doğrultusunda senelerdir işgal eden ve bu işgale karşı direnip, mücadele sürdüren Kürt halkına karşı savaşan, Türkiye devleti ve onun ordusunun kendisidir.
Bugün devam eden sınıf mücadelesinin bizzat kendisi, Türk ordusunun esasen sömürücü sınıfların mal ve canlarını koruduğunu netçe ortaya koyuyor. Emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin sadık bekçiliğini üstlenen bugünkü faşist cunta; egemen güçlerin düzenlerini kökünden sarsan ve Türkiye’deki genel mücadelenin önemli bir parçasını oluşturan Kürdistan’daki sınıfsal ve ulusal mücadeleye daha bir kin ve hırsla saldırmaktadır. Yarın saldırılarını daha yoğunlaştırmanın, daha büyük kitle katliamlarına ve jenosidlere girişmenin hazırlığı içindedir. Faşist cunta İkinci Ordu’yu işte bu hain planlarını gerçekleştirmek için Kürdistan’a getiriyor.
FAŞİZM MÜCADELEMİZİ DURDURAMAYACAKTIR
Kürdistan’da gelişen ulusal ve sınıfsal mücadele, kendi içindeki bütün hata ve zaaflara rağmen, mevcut sermaye düzenini ve onun bekçisi TC devletini kökünden sarsmıştı… Faşist cuntanın bugünkü başarısındaysa devrimci hareketin kendi içinde örgütlü ve birleşik bir güçten yoksun oluşunun büyük payı vardır. Ama mevcut dağınıklık ve örgütsüzlük daha fazla devam etmeyecektir. Bunu, hem tek tek devrimci hareketlerin faşist cunta sonrası gelişmelerden ders çıkarması süreci; hem de genel olarak devrimci hareketin içine girdiği olgunluk ve birlik evresi zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla, dün tüm hata ve eksikliklerine rağmen TC devletinin temellerini sarsabilen Kürdistan’daki devrim mücadelesi, yarın kendi içindeki zaaflarını aşıp Türkiye genelindeki mücadele ile birleşik ve örgütlü hareket ettiğinde, onu mutlaka yıkacaktır. ÖZGÜR VE DEMOKRATİK KÜRDİSTAN’ı mutlaka yaratacaktır.
Baskı ve ve zorbalıkla ulusal varlığı yok edilemeyeceğinden, baskı altındaki her ulus gibi, Kürt ulusu da var olduğu sürece, kurtuluş mücadelesi de asla yok edilemeyecektir. Egemen güçlerce darbe vurulabilir, geriletilebilir, ama yok edilemez. Kürdistan’da bugün olan da budur. Darbe yemiş, belli ölçüde geriletilmiş olan ulusal ve sınıfsal mücadele, yarın mutlaka daha güçlü bir şekilde gelişecek ve faşizmi halk hareketleriyle ezecektir.
Elbette ki yarının güçlü halk hareketlerine varmanın yolu, önümüzdeki yoğun görevleri bugünden yerine getirmekten geçer. Bu görevleri bütün olarak yerine getireceğiz. Evet, yarının görevlerini yerine getirmek için, bugünkü görevleri adım adım gerçekleştirmek zorundayız. İşçilere, köylülere, aydınlara, gençliğe; kısacası yarının bilincinde olan herkese daha fazla görev düşüyor.
Bugünden yerine getirmemiz gereken çok yönlü görevlerden biri, faşist cuntanın Kürdistan’a ilişkin hain planlarını en geniş kamuoyuna iletmektir. Halkı bu konuda aydınlatmaktır. Halkı, siyasi olduğu kadar fiilen de yarınki savaşa hazırlamak, örgütlemek ve silahlandırmaktır.
Görevlerimiz ağır ve zordur, ama mücadelemiz şanlı ve şereflidir. Şanlı ve şerefli olduğu kadar, zorunludur…