________________________________________________________________
Dengê Kurdîstan
BİJÎ KURDÎSTAN’A AZAD Û DEMOKRATÎK!..
____________________________________________________________________
Hêjmara: 1 / 20. 09. 1981
____________________________________________________________________
FAŞİZMİN ”DANIŞMA MECLİSİ” DEĞİL
KÜRDİSTAN HALK MECLİSİ!
TC devleti kuruluşundan günümüze kadar bir çok yönetim değiştirdi. Hükümetler değişti. Anayasalar, yasalar değişti. Kısacası dünden bugüne değişen bir çok şey oldu. Ama her defasında bir şey kuşaktan kuşağa, babadan oğula bir miras gibi günümüze kadar değişmeden getirildi: Bu, ulusumuza, yoksul halkımıza uygulanan vahşi baskıydı. Ulusumuzun boynuna geçirilen esaret zinciri İnönü’ler, Bayar’lar, Erim’ler, Ecevit ve Demirel’ler ve onların ”aziz”(!) ataları Atatürk tarafından, sırayla, hep biraz daha sıkılarak gönümüze kadar sürüklendi. Değişen bir çok şeye rağmen biz Kürtler, üzerimizde ulusal baskının değişmediğine yıllarca hep tanık olduk.
Her gelen yeni yönetim, ulusal varlığımızı, uygulamak istediği baskılara gerekçe yaptı. Şu ünlü ”Bölücülük”ten, ”Kürtçülük”ten ne çektiğimizi, ancak biz biliriz. Dikkat edilirse şu son askeri faşist cuntanın da aynı gerekçesi var: Yine ”Bölücülük”(!)… Faşist cunta bu ”bölücülüğün” yanına bir de ”komünizm”i ekledi. Dolayısıyla aşağılık faşist cuntanın elinde, bizi ezmek için şimdi daha güçlü(!) gerekçeler var: ”Bölücülük ve Komünizm”!.. Faşist cunta bu ”güçlü” gerekçelere dayanarak, şu son bir yıldır ülkemizin her yanını karış karış taradı, elden geçirdi. Binlerce yurtsever, devrimci, demokrat ve komünisti ”bölücülük yaptıkları için” zindanlara doldurdu. Toplu işkenceler, katliamlar, ırz – namus düşmanlığı alabildiğine yaygınlaştırıldı. Amaç belliydi: Halkımızın gelişmekte olan ulusal demokratik muhalefetini kana boğmak, sindirmek… Düzene boyun eğmemizi sağlamak. Faşist cuntanın ülkemize yaptıklarını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Bunu biz Kürtler kadar iyi bilen, yaşayan kimse bulunmaz.
Faşist cunta, artık açığa çıkmış olan vahşetini gizleyebilmek için, bilinçsiz kitleleri kandırmaya çalışarak, ”bütün bunları demokrasiyi kurtarmak(!) için” yaptığını söylüyor. Bu amaçla üyelerinin tamamını kendisinin seçeceği bir kukla meclis kurma gayreti içindedir. Bu meclis (!) geleceğin ”demokratik” düzeninin anayasasını hazırlayacakmış. Daha donra da seçimler yapılıp demokrasiye geçilecekmiş(!). İşte bunları söylüyor aşağılık cunta. Peki bunlara inanmamız mümkün mü? Elbette değildir. Çünkü TC’nin kuruluşunun kendisi zaten anti – demokratik temellere dayalı olmuştur. Ve bir bakıma TC’nin tarihi, dünden bugüne, aynı zamanda demokrasiden uzaklaşmanın tarihi olmuştur.
Doğru, ”Kurucu Meclis”(!) bir anayasa hazırlayacaktır . Belki seçimler yapılıp bir parlamento da kurulacaktır. Ama geçmiş anayasalar, meclisler, seçimler biz Kürtlere ne verdi de, faşist cuntanın hazırlayacağı anayasadan bir şey bekleyelim? 1961 anayasasını ”lüks” saydığına göre, cuntanın kendi hazırlayacağı anayasanın nemenem bir anayasa olacağı şimdiden bellidir. Bir defa cuntanın amacı ”demokrasiye geçmek” değil, tam tersine faşist uygulamalarını, gelecekte kuracağı meclis kisvesi altında sürdürmektir. Başka bir ifade ile faşist uygulamalarına parlamenter bir görünüm vermektir. Kaldı ki, hazırlanacak anayasanın niteliği, şimdiki uygulamalarından, söylediklerinden bellidir. Biz emekçiler hep birlikte göreceğiz: Hazırlanacak anayasada tekelci burjuvazinin daha fazla kâr etmesi, daha fazla sömürmesi için ne gerekiyorsa, hepsi anayasanın baş sayfalarında yer alacaktır. Biz emekçilerin daha fazla sömürülmesi, burjuvazinin her türlü baskılarına boyun eğip itaatkâr olmamız için, yine ne lâzımsa hepsi, bir bir aynı anayasanın maddeleri arasında yer alacaktir.
İşte faşist cuntanın vaadettiği ”tam demokrasi” böyle bir demokrasi olacaktır. Peki cuntacılar, tam demokrasinizin anayasası, Kürtlerin Kürt olarak seçimlere katılıp, kuracağınız meclise girmelerine de izin verecek mi? ”Bölücülük”ten – siz Kürt okuyun – diyar diyar kaçan cuntanın cevabı bellidir: ”Katiyen izin vermeyeceğiz!”.. Meclise Kürt milletvekili olarak katılmak bir yana, Türk olmamak bile yasak edilecektir. Buna göre, ”Kürd’üm” dedinmi hemen zindanı boylayacak, işkence safhasından sağ kurtulsan da bu kez ipte sallandırılacaksın. İşte sana demokrasi(!), işte sana demokratik anayasa(!).
Burjuvazi kendi anayasasını, yasasını, kendi meclisini kendisi kuracak, kendisi uygulayacaktır. Çünkü düzen her şeyi ile onundur. Tabii ki her türlü vahşeti gösterme hakkını kendisinde bulacaktır.
Eskiden olduğu gibi, yine burjuva temsilciler parlamento ahırına dolacak, tekeller için işleri yürüteceklerdir. Bu parlamentoya, eskiden olduğu gibi, bizim Kürt burjuvalarımız da girecektir. Biz bunu da gördük. Ve bu sistem sürdükçe daha çok göreceğiz. Elbette ki bundan daha doğal bir şey olamaz. Çıkarlar bir olduktan sonra, ayrı uluslardan gelme aynı sınıfların işbirliği yapmamaları için bir sebep yoktur. Bu, hem burjuva sınıf ve hem de emekçi sınıflar için böyledir. TC’nin mevcut tekelci – kapitalist düzeni ”bizim burjuvalarımız”ın da varlık nedenidir. Bu yüzden ”bizim burjuvalarımız” dahil, TC sınırları içindeki bütün ayrı ulus ve azınlıklar burjuvalarının birlikte, bütün emekçi halkları ezmek için kenetlenmeleri zorunludur. Biz Kürtler yıllardır buna şahidiz. Bu nedenle ”bizim burjuvalarımız”dan yakınmaya hiç gerek yok. Buna gerek olmadığı gibi, ulusumuza sahip çıkmıyorlar diye, onları ”ulusal hain” veya ”cahş” sayıp hayıflanmamıza hiç gerek yok. Örneğin Evren faşisti ”Türklük” adına, Türkiye’yi NATO’ya, AET’ye, İMF’ye peşkeş çekip, buna karşı çıkan Türk emekçilerini faşizmin cenderesi altında inletirken ne kadar Türkse, bizi tanımayan burjuvalarımız da o kadar Kürt’tür. Bunda ”hainlik” aramak, buna yakınmak, bizim hiç bir sorunumuzu halletmez. Çünkü onlar burjuvadır. Sınıf çıkarları ve burjuvalıkları bunu gerektiriyor.
Türkiye’deki bütün milliyetlerden gelme burjuvalar mevcut düzenlerini devam ettirmek, bütün emekçileri baskı altında tutup sömürmek için nasıl ki zorunlu olarak hayatın her alanında birleşmişlerse – ki sınıf çıkarları ve yaşamaları buna bağlı – aynı şekilde, Türkiye’deki bütün halkların işçi ve emekçileri de, onların düzenlerini yıkmak için birleşmek zorundadırlar. Eğer sonsuza kadar sömürülmeye, baskı görmeye niyetli değilsek, bütün halklardan gelme emekçiler MÜCADELE ETMEK ve bunun için BİRLEŞMEK zorundayız. Yoksa, birleşerek büyük bir güç oluşturan burjuvalar, ”demokrasiyi kurtarmak”(!), ”bölücülüğü ve komünizmi önlemek” için daha çok faşizmin vahşetine başvuracaklardır. Ve daha nice yıllar, ”Kurucu Meclis” kandırmacasıyla demokrasicilik oyunları oynanacaktır.
Halbuki, biz emekçilerin ne ”Kurucu Meclis” yutturmacalarına ve ne de gelecekte demokrasi adı altında cilalanmış faşizme ihtiyacımız yoktur. Bizim ihtiyaç duyduğumuz, HALK MECLİSİ’dir. HALK DEMOKRASİSİ’dir. Kuşkusuz bunu bize burjuvazi bahşetmeyecektir. Ancak, bütün ulus ve azınlıklardan gelme işçi ve emekçilerin birleşerek büyük bir güç oluşturması ve tekelci – kapitalist düzen ile onun faşist cuntasını alaşağı etmesiyle nihai olarak kurtulabiliriz. Ancak, demokratik halk devrimini gerçekleştirip, onun yaratacağı halk iktidarına ve halk demokrasisine kavuşarak burjuvazinin ”kurucu meclis” maskaralıklarından kurtulabiliriz.
Biz Kürtler, halkların böyle örgütlü ve birleşik eylemi ile ancak KENDİ ÖZGÜR DEVLETİMİZİ kurabiliriz. Kürt halkı olarak, yalnız başımıza, TC devletini yıkamayız. Ulusal özgürlüğümüz için de olsa ”burjuvalarımız”a hiç bir şekilde güvenemeyiz. Zira Kürdistan tarihi, yalnız başına hareket ettiği sürece yenilgiye uğrayan ulusal mücadele örnekleri ve burjuvalarımızın egemen devlete teslim olup, onların burjuvalarıyla bize karşı işbirliği örnekleriyle doludur.
Eğer gerçekten TC devleti ve onun faşist cuntasının ulusumuz üzerinde uyguladığı esaretten kurtulmak istiyorsak, kukla meclisler değil, halk meclisi, demokrasi adı altında parlamenter cilâlı faşizm değil, halk demokrasisi, ”bölücülük ve komünizm” suçlamalarıyla sürekli ulusal baskı değil, ÖZGÜR VE DEMOKRATİK bir KÜRDİSTAN istiyorsak; Türk ve azınlıklar işçi ve emekçileriyle aynı partide, aynı devrimde, aynı cephede birleşip mücadele etmeliyiz. Mücadele etmeliyiz ki, TC’nin faşist cuntasını, kukla meclisini, kısacası onun düzenini yıkabilelim. İşte ancak böyle bir mücadele, biz Kürt işçi ve emekçileri için sömürüsüz, ÖZGÜR VE DEMOKRATİK BİR KÜRDİsTAN yaratacak ve bizi KÜRDİSTAN HALK MECLİSİNE KAVUŞTURACAKTIR!