Türk hükümeti Olağanüstü hâl (OHAL) uygulaması kapsamında çıkardığı iki yeni kanun hükmünde kararnameyi (KHK) 24 Aralık 2017 günü Resmi Gazete’sinde yayımladı. Kararnamelerden biri, daha önce bir kanunla ”terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz” şeklinde resmi kolluk kuvvetlerine tanınan cezadan muaf tutulma ayrıcalığını şimdi sivil paramiliter grupların mensuplarına tanıyor. Böylece AKP ve MHP’nin eli silahlı katilleri toplumsal eylemlerin bastırılması sırasında, cezalandırılma kaygısı olmadan her türlü suçu işleme ayrıcalığına kavuşuyor. İlgili KHK’nin 121’inci maddesinde “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın …. terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır” satırları yer alıyor.
Bu, AKP ve MHP başta olmak üzere bütün gerici ve faşist partilerin militanlarına, ”devlete yardım” bahanesiyle Kürtlere, Alevilere, devrimcilere, grevci işçilere ceza almaktan korkmadan saldırma hak ve yetkisi veriyor. Halka saldıracak ülkücü, yobaz ve sokak serserilerine ”ceza almayacaksınız, istediğinizi yapmakta serbestsiziniz” demek anlamına geliyor. 24 Aralık 1978’de gerçekleştirilen Maraş katliamının 39’uncu yılında çıkarılan bu kararname bir ”iç savaşa hazırlık” kararnamesidir.
Faşist Erdoğan rejimi kartlarını açık oynuyor. Her geçen gün yeni yeni kararnamelerle, baskı tedbirleriyle kendi tedhiş rejimini tahkim ediyor. Erdoğan ve şürekasının suç dosyası Kürdistan’da işledikleri cinayet ve katliamlarla, yaptıkları yolsuzluklar, kayırmalar, hırsızlıklar ve talan ve yağmalar ile iyice kabarmıştır. Başta halkımız olmak üzere Türkiye’deki işçi ve emekçilerin birikmiş tepki ve öfkesinin devrimci bir ayaklanmaya dönüşmesinden ve kendi soygun ve terör rejimlerinin alaşağı edilmesinden korkuyorlar. Halkın devrimci adaletinin kendilerinden hesap soracağını gayet iyi biliyorlar. Bu yüzden kolayca manipüle edebilecekleri lümpenlere, başıbozuklara ve çeşitli derneklerde örgütledikleri sivil ordularına şimdiden ”vur” yetkisi veriyorlar.
Biz sırası geldiğinde bu serkeşlerin neler yaptığını daha önce görmüştük: Bunlar Gezi Parkı eylemlerinde ellerinde çivili sopalarla eylemcilere saldırıyorlardı. Bunlar Türk şehirlerinde yerleşmiş ya da oralara çalışmaya gitmiş Kürt işçilerine saldırıyorlardı. Bunlar 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Malatya’da, Hatay’da ve daha başka yerlerde Alevi mahallelerine saldırıyorlardı. Bunlar Soma kömür işçilerinin uğradığı iş cinayeti nedeniyle tepki gösteren acılı işçi ailelerine saldırıyorlardı.
Erdoğan ve şürekasının bu kararnamesi ”taşları bağlayıp köpekleri salmaktan” başka bir şey değildir. Biz bu pervasızlığa boyun eğmeyeceğiz. Hiç bir kararname, hiç bir şiddet ve tedhiş eylemi Erdoğan ve şürekasını devrimci halk ayaklanmasının kükremiş selinden kurtaramayacaktır.