İran ve ABD Gerilimi!
İran-ABD çatışmasının konuşulduğu süreçte, bu makale yazılırken, İran’da düşen yolcu uçağının üzücü haberi ajanslara düştü.
Bilinerek / bilinmeyerek yapılan saldırı sonucu oluşan uçak kazası 176 masum insanın hayatına mal oldu. İran ilk önce bu saldırıyı inkar etmeye çalıştı; ancak kısa sürmeden ortaya çıktı ki olası bir yanlışlıkla (düşman güçleriyle karıştırılmış) uçağı İran düşürmüş. İranlı yetkililer kazadan kendilerinin sorumlu olduklarını kabullendiler. Bu olayın faillerini tespit edip yargıya vereceklerini dış kamuoyuna duyurdular.
Uluslararası kamuoyu bu açıklamayla yetinecek mi; şu an belli değil. Olası gelişmelerin nasıl ilerleyeceğini bu süreçte hep birlikte göreceğiz.
Bu durum üzün süredir var olan ABD – İran gerginliğinin bir parçasıdır. Birbirlerinden bağımsız ele alınamaz.
Son siyasal olayların gelişmelerinden ve alev alıcı olguların yer yer yanmaya başlamasından sonra, İran ve ABD arasında bir savaş olup olmayacağı konusunda yoğun bir tartışma var. Bu durumun kesin bir açıklığa kavuşmasının biraz daha zaman alacağı aşikardır. Her iki taraf, hem İran rejimi hem de ABD yönetimi, çok fazla savaş retoriği’yle maceralı bir oyun oynuyorlar.
Bu, „geleneksel“ olmayan, rutin dışı ve tehlikeli bir politik oyundur. “Geleneksel” terimine “yeni dünya düzeni” içinde bir yanıyla yeni anlam yükleniyor mu veya bu anlamsızlaştı mı çok da önemli değil. Asıl olan o geleneksel oyunun kendisidir. Kedi ve köpek oynunun sahnelenmesi misalidir.
Rusya ihtiyatlı bir şekilde de olsa, İran’ın emperyal İslamcı özlemlerinin (emperyal İslam’ın dünyanın dört bir yanına maceraperest ve hayali yayılmacılığına) uluslararası sahnede rahatça at oynatmasına yardımcı oluyor. Her şeyden önce Suriye üzerinden ortak tutum alıyor ve almaktadır. Rus emperyalistleri, Suriye üzerinden, İran emperyal devletini yanında tutuyor. Bu durum kendisinin işine ve çıkarına uygun görünmektedir. Rahatsız değiller ve olmazlar da; çünkü ortak emperyal çıkarlarını Suriye üzerinden etkili kılma çabası içindedirler.
İran‘ın Ortadoğu’da emperyal yayılmacı siyasal duruşu Rusya’nın çıkarlarıyla büyük ölçüde çakışıyor. Her ikisi de bölgeye nüfûz etmek, bölgede hüküm kurmak istiyor/ istemektedir. Burada birbirlerinin önünü açmaya çalışıyorlar. İranlı mollalar sahada Rusya haydutlarıyla ortak davranıyorlar.
Rusya bir taraftan İran‘ın İslami yayılmacı istila emellerine alet olurken; diğer taraftan da uluslararası alanda stratejik olarak onu korumaktadır.
Nitekim İran’la ilgili uluslararası ihtilaflarda, örneğin JCOPA (Joint Comprehensive Plan of Action) (Ortak Kapsamlı Eylem Planı) veya Viyana Nükleer Anlaşmaları yapılırken, Çin ve Rusya tarafından İran bir biçimiyle desteklenmiştir. Çünkü Rusya ve Çin kendi sınırlarında çıkacak bir savaştan kesinlikle kaçınmaktadır. Bu kaygı, her iki ülkenin de şimdiye kadar İran’ı koruyup kollamalarının nedenidir. Bu devletler İran’ı Yugoslavya, Libya, Suriye, Irak ülkeleriyle aynı kötü akıbeti paylaşmaktan ve onların kaderlerine ortak olmaktan kurtardı/ kurtarmaya çalışıyorlar.
Emperyalist yıkım savaşları süreçleri içindeyiz. İran’ın Rusya ve Çin ile ortak askeri manevraları bunu açıkça ortaya koydu, bunun da esas olarak ABD kökenli İran’ın askeri teçhizatının çeşitlendirilmesine yönelik silah sistemlerinin geliştirilmesi üzerinde etkisi oldu.
İran ve ABD arasında bir savaş çıkar mı?
Her iki ülkenin yukarıda açıklanan maceracı yaklaşım ve eylemleri olmasına rağmen, savaş ufukta görünmüyor/ görünmemektedir. Taraflar kızışan süreci bir biçimiyle soğutmaya çalışıyorlar.
Hem İslami rejim hem de ABD yönetimi savaşmak istiyor ama önünde engeller bulunmaktadır. ABD savaş çığrıtkanlığını yapıyor, bu çığrıtkanlıkla savaşı naraları atıyor. Bunu başlatan taraf olur mu ve olmaz mı hep birlikte göreceğiz.
İlk göze çarpan engeller şunlar:
- Demokratlar ve Cumhuriyetçiler savaş karşıtı tutum sergiliyor. Bu tutumu Trump aşamaz. NATO ortaklarının onay verebileceklerini tahmin etmiyoruz. Çünkü NATO’nun içinde şiddetli tartışmaların olacağı bellidir ve Trump’a burada yeterince destek çıkmaz. Demokratlar, Trump yönetimini hukuki alanda kontrol altında tutmaya çalışacaktır. Bu da Demokratların onayı ve desteği olmadan, Trump‘ın bu savaşı başlatamayacağı demektir. Tüm bu varsayımları bir araya getirdiğimizde, savaşın olma durumu yoktur.
- Trump, seçim kampanyası yılında savaşı göze alamaz. ABD askerlerinin cenazeleri evlerine getirildiğinde propaganda havası kendisi için riskli olmayı teşkil ediyor. Bu riski göze alamayacaktır Trump.
Trump‘ın Demokratların suçlamalarının altında kalma tehlikesi var, bu riski göz önünde bulundurarak savaş tutumundan vazgeçmek zorunda kalabilir/ kalmaktadır.
Çünkü -çoğunlukla cumhuriyetçi- senatörler, Trump dönemindeki davanın sürdürülmesini isteyeceklerdir. Bu da Trump için farklı ağır bir tehlikeyi oluşturmaktadır.
- Şu anda ana argüman, Rusya ve Çin ile yüzleşmekten ötürü kendi kendini imha eden büyük bir savaş tehlikesi bulunuyor. Ve bu argüman onlarca yıldır halen kendi geçerliliğini ve gerçekliğini koruyor.
Mollalar rejiminin, özellikle ABD ile bir savaş tiyatrosuna ihtiyacı var. Çünkü İslamcılar iki yıldan daha uzun süredir devam eden İran halklarının protestolarını baskıyla bastırmaya çalışıyorlar. Bu süreçte özelikle halk kitleleri silahlı ayaklanmalar ve çatışmaların yaşandığı bir tarihi dönüm noktasındaydı. Tam da bu süreçte İran‘da yeni mücadele yöntemlerinin şekilendiği görülmektedir. Tüm bu gelişmeler ışığında akla yeni sorular geliyor, acaba Trump yönetimi bunu düşünerek Molla’ları güçlendirmeyi planladı mı? ABD ordusu Kasım Süleymani’yi (Ghasem Soleimani’yi) ortadan kaldırdıktan sonra bumerang-effekt etkisini yaşıyoruz. Bu, İslami rejime ikinci bir “Tanrı’nın lütfu” gibi gelmektedir.
Humeyni de bir zamanlar İran-Irak savaşını kışkırtmış ve sol güçlerin iktidar alternatifi olmamaları için ulusal duyguları şovenizmle okşamaya çalışmıştı. Ve başarılı olmuşlardı. Bunu aynı zamanda Tanrı’nın bir lütfu olarak gösterdiler. Humeyni, savaşta can veren ölülerin namazına gözyaşı döktüğünde de aynı şoven yöntemi kullanmıştı. Bu, dün de ve bugün de İran’da bir gelenek olarak sürüyor. Ve Batı’nın kendini bilmez uzmanları bunu anlamıyorlar.
Bu „yarım uzman“lar, mollaların tüm hükümet çalışanlarına üç gün izin verdiğini – yas günü olarak ilan edildi- dahi bilmeden İran’dan gelen resimler hakkında yalan – yanlış yorumlar yapıyorlar. Bunlar, “Tahran’daki rejime destek”ten bahsettiklerinde cehaletlerini gösterdiler. 11 milyon nüfusa sahip Tahran şehrinde, devlet tarafından düzenlenen cenaze törenine katılan beş yüz bin kadın arasında istatistiksel olarak her yirmi kişi’den biri bile sokaklara çıkmadı. Öte yandan, bu durum, bir iç savaş benzeri durumdan kaynaklanan itaatsizliğe rağmen, baskının hala aynı şekilde işlediğini ve uygulandığını bize göstermektedir.
Devletlerarası hukuk ve diplomatik teamüller açısından avantajlı bir durumda olan İran rejimi, kurban rolünü oynamayı sürdürerek, roketli saldırılarla ABD üslerini vurdu. ABD şu anda ihtiyatlı duruyor. Gerginliği daha fazla sürdürmeme eğilimi sergiliyor. Bu önkoşulu hatırda tutmak kaydıyla İran’ın ABD’ye ikinci kez saldıramayacağı varsayılabilir. Kararsız duruştan henüz sıyrılamamış olan ABD’nin şu anda ihtiyatlı bir şekilde tepki verdiğini görebiliyoruz. Diğer benzer durumlarda, ABD’nin böyle bir saldırıya verdiği tepki uzun sürmezdi. Ancak Trump’ın kışkırtıcı – savaşçı politikalara geri dönmesini engelleyen yukarıda belirtilen engeller vardır.
Tarafların, böyle bir savaş gösterisinden gerçekten vazgeçmeleri mümkündür. Nitekim bu de facto süreç, bu olay ve olgular ışığında, molları bir kez daha kendi gerçekliğiyle yüzleştirmiştir. Bu “lütuf” şu an mollalar rejiminin ömrünü en azından bir süreliğine uzatmıştır. Amerikan saldırısı aylardır sokaklarda olan insanların dikkatini „dış düşman‘‘, ya da „baş şeytan‘‘ ABD üzerine çekmiş; rejim etrafında yine milli bir mutabakat tesis etmiştir.
İran rejimini korkutan asıl güç, bir dış güçten ziyade; rejimin zulmettiği kitlelerdir; onların öfke ve isyanıdır. Rejim, hoşnutsuzluklarını defalarca sokaklara yansıtan ve son bir kaç aydır yeniden isyan halinde olan halktan ölümüne korkuyor.
İran kadınları, gençler, işçiler her fırsatta ayağa kalkıyorlar. Halklar hapishanesi olan bu korku imparatorluğunun mazlum halkları rejime diş biliyorlar. Özellikle bizim halkımız, Fars boyunduruğunu taşımaya razı olmadığını her gün gösteriyor. Bu yüzden şii İslam bayrağına bürünmüş Fars sömürgeciliği ülkemizin zapt-ı rapt altında tuttuğu kısmı olan Doğu Kürdistan‘da halkımıza karşı sürekli sömürge savaşı yürütüyor. Faşist mollalar Rojhılatlı halkımıza göz açtırmıyor. Her hafta en az bir kaç kişiyi (gençlerimizi, kadınlarımızı) umumi yerlerde darağaçlarında asıyorlar. İran emperyal devleti halkımızın doğal ve meşru hak istemlerini kanla bastırıyor.
12.01.2020