Tecride, Faşizme, İşgallere Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı
Türk devletinin faşist, savaşçı, işgal ve imhacı karakterinin ve politikalarını en belirgin ve herhangi bir kamuflaja ihtiyaç duymadan uygulandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde ülke içinde her türlü baskı ve şiddet en kaba, en pervasız ve hukuksuz bir biçimde uygulanmaktadır. Kürtler soykırımcı uygulamalara tabi tutulurken, Aleviler inançlarından dolayı her türlü baskıyı yaşarken, Kürt, Türk işçi ve emekçi halklarımız ağır sömürü koşullarında ezilmektedirler. Rejim tüm faturasını emekçi işçi halklarımıza kesmekle kalmamakta, ayrıca Kürt işçi kardeşlerimizin sadece Kürt oldukları için hayatlarına kastetmektedirler. Bu anlamda Sakarya da Kürt tarım işçilerine yapılan saldırı ne ilktir ve ne de son saldırıdır. Katledilen kadınların, tecavüz mağduru çocukların, ellerini kollarını sallayarak dolaşan tecavüzcülerin kirlettiği bir atmosferde yaşıyoruz.
İçerde bu zulümleri yapan AKP-MHP Fasist hukumeti ülke dışın da ise yayılmacılığın, soykırımcı ve savaşçı politikaların bütün bölgede sürdürüldüğü bir dönemden geçiyoruz.
Türk devletinin yönetimine gelen AKP, ilk olarak demokratik Kürt hareketini etkisizleşmek için bir dizi manipülasyon geliştirdi. AKP ve Erdoğan bu düzenlemelerle sonuç alamayacağını gördü. AKP ve Erdoğan, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra, devletin içindeki diğer faşist güçlerle de birleşerek, tecrit, savaş, işgal ve imha gibi her türlü yöntemi de kullanarak demokratik Kürt hareketini ve bütün demokrasi güçlerini bastırmaya, Kürtlere soykırım uygulamaya yöneldi.
Bu sürecin içinde Ortadoğu birçok bilge ve dünya devletinin içinde yer aldıkları bir savaş alanına dönüştü. Türk devleti bölgede sürdürülen bu savaşı da Kürdistan’ı işgal etmenin gerekçesi olarak değerlendirmeye çalıştı. Böylece Türk devleti, hem demokratik Kürt hareketini bastırmak amacıyla Kürdistan’ı işgal etmiş olacak, hem de Osmanlıcı yayılma emellerini gerçekleştirmiş olacaktır. Bu anlamada bölgede yaşanan savaş Türk devletinin Kürtlere karşı sürdürdüğü bir soykırım, imha ve işgal savaşı halini almış bulunmaktadır.
Türk devletinin izlediği bu politikanın en temel nedeni Kürt halkının ortaya koyduğu özgürlük ve demokrasi mücadelesidir. Öncelikle Kürt halkının DAİŞ’e karşı geliştirdiği direniş ve Rojava da gelişen devrim süreci hem Kürt özgürlük hareketinin ve Kürt halkının hem de bölgedeki demokrasi güçleri açısında muazzam bir değer yaratmıştır. Bunun devamımda 7. Haziran. 2015 de Kürt özgürlük hareketinin Türkiye devrimci demokratik güçleriyle birlikte HDP vasıtasıyla yarattığı sonuç bir diğer önemli gelişme olarak tarihe kaydedilmişti
Bu iki gelişme ve yayılmacı emelleri, Türk devletinin Kürt halkına ve Kürt özgürlük hareketine karşı sürdürdüğü savaşı daha ileri bir noktaya taşımasına yol açmıştır. Bu süreçten sonra, demokrasi Kürtlerin hakları gibi kavram ve sözcüklerin kullanılarak mücadelenin manipüle edildiği bütün örtüler ortadan kaldırılmıştır. Buradan hareketle Türk devleti Kürt özgürlük hareketini tümden imha etmeye, Kürtlere soykırım uygulamaya ve Kürdistan’ı işgal etmeye yönelik planlamalar yapmaya başladı. Çökertme planları, DAİŞ aracığıyla Kürtleri etkisizleştirme ve Kürdistan’ı işgal etme çabalarının tamamı bu amaçla sürdürülen politikalar olmuştur.
Bütün bu politikaların yetersiz kaldığı koşullarda Türk devleti doğrudan savaşa ve soykırıma yönelmiş Kürdistan’ın tamamını işgal etmeye çalışmaktadır. Türk devleti son dönemlerde bu işgal ve soykırım politikalarıyla Kürtleri birbirine düşürmek istemektedir.
Bütün bu savaşçı, soykırımcı ve işgalci politikalar, ülkede çok yönlü, derin ve kapsamlı bir baskı ve tecrit ortamına yol açmış bulunmaktadır. Bu baskı ve tecrit uygulamalarının en korkunç olanı Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanıyor olsa da tüm toplum ve tüm politik tutsaklar bu baskıları ve tecrit uygulamasını yaşamakla karşı karşıyadırlar.
Bütün bu baskıların ve tecridin Türk devletinin izlediği soykırımcı, işgalci ve savaşçı politikalardan bağımsız ele alınamayacağı çok açıktır.
O nedenle çok açıkça ifade etmek gerekir ki Türk devletinin izlediği bütün bu insanlık dışı politika ve uygulamaların aşılmasının yolu, yani tek kelime ile söylemek gerekirse, demokrasinin yolu açık ve bellidir. Öncelikle tüm topluma dayatılan baskıların ve bütün siyasi tutsaklar ile Sayın A. Öcalan’a uygulanan İmralı tecridi kırılmalı. Çünkü bütün toplum kesimlerine yaşatılan baskılar, politik tutsaklara uygulanan zorbalıklar ve İmralı tecriti sadece Kürt halkının, demokratik Kürt kurumlarının değil, tüm demokrasi güçlerinin en temel sorunu haline gelmiştir.
Bütün bu gerçeklerden hareket eden DGB olarak bizler, KCK’nin başlattığı “Tecride, faşizme, işgallere son; özgürlüğü sağlama zamanı” kampanyasını, kendi kampanyamız olarak kabul ediyor, bütün gücümüzle bu kampanyada yer alıyor ve tüm devrimci demokratik kamuoyunun bu kampanyada bizimle birlikte olacaklarına inanıyor, desteklerini bekliyor ve talep ediyoruz.
DEVRİMCİ GÜÇ BİRLİĞİ