Pazar , Aralık 22 2024
Home / Güncel / Hrant Dink Ve Timsahın Göz Yaşı! BARAN CEM

Hrant Dink Ve Timsahın Göz Yaşı! BARAN CEM

Hrant Dink Ve Timsahın Göz Yaşı

14 yıl önce, 19 ocak 2007 tarihinde Hrant Dink Agos gazetesinin bulunduğu binanın önünde katledildi. 14 yıldır Hrant‘ın ailesi ve dostları Hrant için adalet arıyorlar. Davalar açılıyor… davalar kapatılıyor…yeni sanıklar bulunuyor…eski sanıklar aklanıyor…Birgün katil Gülen cemaati oluyor, diğer gün Ergenekon, sonra faşist MHP ve onun çevresinden birileri manşetlere çıkarılıyor. Her senaryoda mutlaka işin ucu devletin kendisine dokunuyor ve devlet‘in kolluk kuvvetleri işin arkasından çıkıyor. Yap boz… Bir türlü istenen resim oluşturulamıyor. Oysa üstünü örtebilselerdi ne güzel olacaktı, ama olmuyor. Devlet, cinayeti kendi içindeki gruplardan hangisine yıkmaya çalışsa o grup, „sizde ordaydınız“ diye feryadı basıyor. Yeniden başa dönülüyor. Bu arayışın daha ne kadar süreceğini kestirmek mümkün değil. Esasen, aranan adaletin bu devletin kuruluşundan beri sahip olduğu ırkçı genlerin yapı bozuma uğratılmadan, bir gün mutlaka bulunacağına dair bir beklentinin hiçte gerçekçi olmadığı konusunda yeterince deneyim biriktirmiş olmalıyıdık bu güne kadar, ama maalesef öyle değilmiş!

Peki sürüyle olumsuz deneyime rağmen hala bu iyimser beklenti niye?

Her yıl dönümünde olduğu gibi, bu yılda günlerdir toplumun (ırkçı, faşist kesimler hariç) her kesiminden insanlar, Hrant Dink‘in katledilmesini, cinayeti lanetleyen, kardeşlik vurgusnu öne çıkaran  tepkiler ortaya koyuyorlar. Sanırım, Hrant‘ın ailesini ve gerçek dostlarının umutlanmasına neden olan da bu durumdur. Zira, Hrant‘ın katledilmesi ve sonrasındaki sahiplenme bizlerde de; „acaba bir şeyler kökten değişiyormu?!“ gibi beklenti yaratmıştı. Hrant Dink‘in oğlu sevgili Arat Dink‘in 2007 yılında söylediği şu sözleri bunu çok özlü bir şekilde ifade ediyor; „Babam öldürüldüğünde ailece Türkiye‘den gitme kararı vermiştik…ama bu babamı öldüren ülke-halk bizi şaşırttı…babama, cenazesine öylesine yürekli, öylesine namuslu sarıldı ki… bize bu kararımızı değiştirti… anladık ki babamı öldürenlerin ülkesi, babamı savunanların yanında hiçtir…bu ülke babamın cenazesinde mahşeri kalabalıklarla yürüyenlerin vijdanlı-namuslu insanların ülkesidir…anladık ki bu ülke Hrantın da, bizlerin de ülkesidir…“


Maalesef, sevgili Arat yanılmıştı. Bizler de, onun gibi boş  hayallere kapılmıştık… Türk devletini oluşturan ırkçı dinamikleri her zamanki gibi küçümsemiştik. Bu hatayı ne yazık ki Hrant Dink kendisi de yapmıştı. 19 Ocak 2007 günü Agos‘ta çıkan son yazısının sonunu şöyle bağlamıştı; „Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak.Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kimbilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.“ Bu devletin ırkçılığının insanlar üzerindeki etkilerinin ne kadar derinlere nüfuz ettiğini tahmin edememenin bedelini maalesef canıyla ödemişti Ahparig Hrant.
Elbette ki bu ülkede namuslu ve vijdanlı insanlar var. Ama, bu ülkede yaşayan insanların %70 civarında sağcı ve ırkçı partilere oy verdiğini unutmamak lazım. Bu ülkeyi 18 yıldır rüşvet, dolandırıcılık, baskı ve zulümle yönetmiş bir iktadar ve ortağı, ırkçı söylemlelerle hala bu insanların %50‘sinin desteğini alabiliyor.

2007 yılında estirilen liberalizim, demokratikleşme rüzgarlarının boş olduğunu, cinayetin aydınlatılmak istenmediğinin, Hrant‘ın ailesi ve dostlarınca da yavaş yavaş anlaşıldığı, Arat Dink‘in 2010 yılındaki anmada söylediği şu sözlerinden anlaşılıyordu, “Bu ülkenin adaletine güvenmiyorum. Babamı yalnızca o üç çocukmu öldürdü? Üç yıl önce babamı öldürürken yalnızlarmıydı? Son üç yıldır bizimle dalga geçerken yalnızlar mıydı?” Ergenekon soruşturması sırasında “Kafes Planı” ve “Hrant Dink Operasyonu” başlıklı belgeler ortaya çıktı. O belgelerde “gayrimüslimlere korku salmaktan” bahsediliyor. Biz bu ülkede yüz yıl önce yüzde 20’ydik belki, bugün binde bir bile değiliz. Yüz yıl önce avdık, şimdi yem olmuşuz”

Karabağ savaşı Turnusol oldu

Ergenekoncu, turancı, Türk-islamcı, İttiatçı, Lozancı kısacası Türk devletinin içindeki etkili ve yetkili bütün fraksiyonların esas arzusunu eski Genel Kurmay başkanı İlker Başbuğ daha 14 Nisan 2016 tarihinde Erzurum Atatürk üniversitesinde  verdiği bir konferansta; „En büyük hayalim, Türkiye ile Azerbaycan‘ın tek devlet olmasıdır“ diyerek açıkça dile getiriyordu. Bunun anlamı, iki devletin arasında bulunan Ermenistan Cumhuriyetinin de Batı Ermenistan gibi ilhak edilmesinin hayal edilmesidir. Musul, Kerkük, Halep gibi Azerbaycana kadar olan tüm bölgenin Türkiye sınırlarına katılması hedefi hep vardı, var olacaktır. Hrant Dink cinayetinin ve dava süreci bu gerçeklik bilinerek değerlendirilmelidir.  

Dink ailesinin yaşadığı hayal kırıklığını, Karabağ savaşı günlerinde Hrant‘ın kızı Delal Dink,  Agos gazetesindeki 9 Ekim 2020 tarihli yazısında dile getiriyordu; „Etrafımdaki Ermeniler on gündür, “Ermeniler şöyle, Ermeniler böyle” diye bir torba lafı işitip işitip kahroluyorlar. Doğrusu boğuluyoruz. Yavaş yavaş, gün gün, saat saat boğuluyoruz. Nefretinizin altında boğuluyoruz. Maskelerden sızan biraz oksijenimiz vardıysa onu da aldınız. Bütün kurumlarımızın etrafı polis kaynıyor. Koruma gerektiğini nasıl da biliyorsunuz… Baktınız iş çığırından çıkabilir, şimdi dünyaya rezil olmayalım diye günü kurtarmaya çalışırken yaptığınız nedir?  Delal Dink‘in bu yazıyı yazdığı günlerde, Türkiye‘nin cihatçıları da yanına alarak, her türlü teknik ve askeri desteği verdiği Azerbeycan‘ın Karabağa saldırıları bütün şiddetiyle sürüyordu. Aynı günlerde başta İstanbul Fener Patrikhanesinin bulunduğu Balat ve çevresinde olmak üzere, Türkiye‘li Ermenilerin yaşadığı ve kurumlarının bulunduğu yerlerde faşist ırkçı gruplar araç konvoylarıyla, polis koruması altında pogrom provaları yapıyor, nefret suçları işliyordu. Bu faşistlerden bir tek kişi bile tutuklanmadı ve göstermelik te olsa yargı önüne çıkarılmadı.

Türkiyede yaşayan Ermenilerin ve Hrant‘ın dostlarının duygularını ise Yetvanrt Danzikyan 19 Ocak 2021 tarihli Agos‘ta Hrant‘a „ 14.Yıl Raporu“ başlıklı yazısında şöyle ifade ediyordu;
„2020 çok ağır geçti demiştim. Bir savaş daha yaşandı Karabağ’da, Azerbaycan ile Ermenistan arasında. İki taraftan da binlerce genç öldü. Bunun kadar ağır olan, Türkiye’nin Azerbaycan’la kurduğu çok yakın ittifakın sonucu olarak Türkiye’de milliyetçiliğin ve Ermenistan düşmanlığının körüklenmesiydi. Tek sesli bir haber bombardımanı yaşadık. Aksi yöndeki tüm göstergelere rağmen, iktidar ve medya “Savaşı Ermenistan başlattı” demekle kalmadı, Ermenistan her fırsatta düşmanlaştırıldı, nefret dalgası her yanı sardı. Türkiye’deki Ermeniler ve Ermenistanlılar nefes alamaz hâle geldi. Hepsi değil ama bazı Ermenistanlılar ülkelerine döndü.
Savaş, Türkiye ve Azerbaycan’ın istediği şekilde sona erdi. Ancak savaş sonrasında estirilen bayram havası, binlerce genç daha yeni toprağa verilmişken ayrıca düşündürücüydü, acıydı. Böylece, yıllardır tuğla üstene tuğla koyarak örülen, sınırlı da olsa bir ilerleme kaydeden yüzleşme, diyalog çabaları çok büyük bir darbe aldı. Artık daha da yalnızız sanki.“


Ermeni Kardeşlerimizi gene yalnız bırakmıştık!

Neredeydi „Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz“ diye meydanları dolduranlar? Karabağ savaşı günlerinde neden ortalarda sadece bir avuç komunist, enternasyonalist ve devrimcinin dışında kimse yoktu? Nerede idi „faşizme inat kardeşimsin Hrant“ diye bağıranlar? Yoktular… Sesleri çıkmıyordu… Korkudan sesini çıkaramayanları anlarız. Çünkü, devletin bütün imkanlarını kullanarak kışkırttığı, gözünü kan bürümüş, yüz yıllardır Ermeni düşmanlığıyla, Rum düşmanlığıyla, Kürt düşmanlığıyla aşılanmış bu güruha rağmen ortaya çıkmak kolay değildir. Bunu son yıllarda Suruç‘ta, Ankara‘da, Amed‘te gördük. Gel görki, o gün „Kardeşimsin Hrant“ diyen insanların çoğunun gerekçeleri sadece korku değildi. Delal Dink‘in de ifade ettiği gibi; Hrant onlara göre „iyi ermeniydi“. Hatta askerlik yapmıştı. Askerlik resimleri bile paylaşılıyordu. O bir güvercindi. O yüzden öldürülmesi yanlıştı. Ama kötü olan Ermeniler her türlü katliamı hak ederlerdi. Enverci, turancı, Türk- islamcı larla birlikte, liberaller ve sosyal şöven solunda içerisinde bulunduğu bu kesimlerin düşünüş tarzına dair birinci örneğimiz; Bia Net  haber sitesinde yayınlan Selçuk Hazinedar‘ın yazsından: „Yıllar sonra Malatyalı bir arkadaşım, “Ben Ermeniyim,” dedi… şaşırmıştım…Anlattı..: “Bizimkileri kiliseye dolduruyorlar…Kadın-kız, ana-baba, yaşlı genç..ve kiliseyi ateşe veriyorlar… o anda Ninemi pencereden atıyor Anası..işte ben o içindeki tüm Ermeni‘lerin yakıldığı kilisenin penceresinden atılan kız çocuğunun torunuyum…”
Dehşet-utanç içinde kala-kalmıştım…
Neden öldürülmüş, neden sürülmüş, neden yok edilmişlerdi…? Anlatıldığı kadarıyla iyi insanlardı….çalışkan, kültürlü, eğitimli gelişmiş…“
Selçuk beye göre „Çalışkan, kültürlü, iyi insanlar“ olmasalar sürülüp, öldürülmeyi hak ederlerdi. Devam ediyor;
„Bu, çok uluslu bir imparatorluğun tarihsel-fiziksel dağılış-çözülüş sürecinde iç ve dış hesapların, tarafların taleplerinin çatışmasının yarattığı bir cinnet halidir….
Ancak bu çatışmaların fiziksel olarak çatışan askeri güçlerin dışına taşırılarak, halk(lar)ın (Ermeniler-Rumlar vb.) toptan imhasına dönüşmesi, evrensel çapta etkiler yaratan feci sonuçlar doğurmuştur…“
(!) Osmanlı, hamidiye alaylarıyla ve sonrada İttiat Terraki Cemiyeti son yüz yılda Ermenilerin yok edilmesini ince ince planlamamış. İmparatorluğun dağılma sürecinde yaşanan karşılıklı „cinnet“ ortamının sonuçları imiş yaşananlar! Resmi tarih söyleminin yıllardır tekrar ettiği klişeler. Ve nihayet sözü Hranta getiriyor sayın Hazinedar; „Agos gazetesini çıkarır…gazete kısa zamanda saygınlık-yaygınlık kazanır…Hrant artık ulusal ve uluslararası boyutta bir kişilik olmuştur…dışarda-içerde panellere-toplantılara-konferanslara çağrılır.
Batıda, ABD’de kümelenmiş, emperyalist odakların güdümündeki Ermeni diasporasıyla işbirliğine girmeyi reddeder…yerlidir-yurtseverdir…”Biz Ermeniler-Türkler iki kardeş halk, aramızdaki sorunları oturup konuşarak halledecek olgunluktayız, siz bizim işlerimize karışmayın,” der…
Hele bir konuşmasında Fransızlara eleştirisi unutulmazdır… „Sizleri tanıyoruz…bizleri Türk kardeşlerimizle takıştırıp, kavga ettirip, sonra atlarınızın nallarına keçeler sarıp, bizi yüzüstü bırakarak, bir gece ansızın Çukurova‘dan nasıl habersiz-gizlice çekildiğinizi, bizi nasıl sattığınızı biliyoruz…(…)“
Sosyal şöven solun görmek istediği Ermeni insan tipi.  30 bin civarında Ermenin katledidiği, tarihe Klikya katliamı olarak geçen 1909 da Fransızlar mı vardı Çukurovada?. Hrant‘ın bu sözleri hangi bağlamda söylediğine dair bir cümle yok. Oysa Hrant, Fransa ve ABD‘nin Türkiye ile pazarlıklarda Ermeni soy kırımını tanıma meselesini hep kendi çıkarları için kullandıklarını ve Ermeni halkının acıları üzerinden Türk devletinden almak istedikleri tavizleri aldıktan sonra dosyayı gene çekmeceye kilitlediklerini ve samimi olmadıklarını her ortamda söylerdi. Hrant, Emperyalizme bel bağlamanın halklara getireceği acıları, Türkiye‘nin Nato ortağı olarak ABD ve Fransa tarafından her zaman destekleneceğini elbette biliyordu. Yoksa soy kırım‘ın Emperyalistlerin bir iddiasından  ibaret olduğunu hiçbir zaman söylememiştir. Hrant, Türk halkına ve Türk devletine, „bunun bir soy kırım olduğunu siz kabul edin ve yüzleşin ki, ABD ve Fransa gibi emperyalistler bu yarayı  kaşıyıp, bizim acılarımızı size karşı şantaj olarak kullanmasınlar “ demiştir. Bu tutumun dan dolayıdır ki, hem Ermeni, hemde Türk batıcı liberaller, sosyal şöven sol ve milliyetçiler tarafından dışlanmış ve yanlızlaştırılarak ırkçı faşistlerin önüne kurban olarak atılıp, katlettirilmiştir.
„Yine ağlıyordum..şu sözler döküldü dudaklarımdan…”Halkım iki olay hariç beni çok utandırdın..Sana iki olay için saygı duyuyorum…Bir kurtuluş savaşı, iki, bu gün, Hrant’ın cenazesindeki görkemli duruşun için…Sen bu gün ağırlığı sol-sosyalist ve her görüşten vicdanlı milyonlarca çocuğunla, insanlık önünde bizim halk olarak bir kaatiller sürüsü olmadığımızı gösterdin..insanlık karşısında ismimimizi kirleten kaatil çetelerinin bizi temsil etmediğini, bizden olmadığını gösterdin….Onurumuzu, haysiyetimizi kurtardın Dünyanın önünde..” Selçuk bey için önemli olan şey; Türk halkının onurunun, haysiyetinin Dünyanın gözünde temize çıkarılmasıymış. Ermenistan ve Kürdistan‘ın ilhak ve sömürgleştirilmesinin tesçili olan kurtuluş savaşında da bu halk kendisini gururlandırmıştı!  İkinci br örneğimiz;
İstanbul Beldiye başkanı Ekrem İmamoğlu, 19 Ocak 2021 günü, istanbul tuzlada bulunan ve devlet tarafından daha önce zorla el konulan Ermeni halkına ait olan Kamp Armen ile ilgili açıklaması. İmamoğlu, bunu bir lütufmuş gibi sunuyor. Aynı Ekrem İmamoğlu; bakın Şuşa ile ilgili hangi paylaşımı yapmış.



Bu örneklerden sonra, umarım meramımızı biraz da olsa anlatabilmişizdir. Hrant‘ın katlinden dolayı göz yaşı döken samimi insanları tenzih ederek, maalesef büyük çoğunluğunun döktüğü göz yaşları timsah gözyaşıdır. Bu büyük çoğunluk Hrant için timsah göz yaşı dökerken, Karabağ da İŞİD ile, Ergenekon ile, Irkçı Turancılar ile ve Azeri ırkçılığı ile yan yana olmaktan beis görmemiştir.  „Milleti sadıka“ dedikleri binde bir bile kalmamış Ermeniler için „hepimiz ermeniyiz“ diyen bu çoğunluk, Karabağ savaşında Azerileri kardeş, Ermenileri ise gene düşman ilan etmişlerdi.  En ilericisi bile orta yolcu bir tutumun ötesine geçememişti.  Ekrem İmamoğlu, bu iki yüzlülüğün  en çarpıcı örneğini oluşturduğu için buraya, ona ait iki açıklamayı orjinal fotoğraf olarak iliştirdim.

Hrant katledilen ne ilk Ermeni idi, böyle giderse ne yazık ki, ne de son olacaktır. Son olabilmesi için; Bu ülkenin geçmişi ile, fakatsız, amasız yüzleşmesi lazım. Bunun yolu, Ermeni soykırımının tanınmasından geçer. Gelecek kuşaklara tarihsel yaşanmışlıkların tüm gerçekliğiyle öğretilmesinden geçer. Bu cinayet, tekil değildir. 1891 Abdul Hamid döneminden, 1915‘e uzanan öncesi ve Karabağ ile süren sonrasının olduğu gerçekliği ile birlikte ele almak gerekiyor. Hrant için timsah göz yaşı döküp, Karabağda ölen on binlerce Ermeni gencin ölümünü bayram havasında kutlamak, inandırıcılıktan ve samimiyetten uzaktır. 

Hrant Dink için yaplıan bu yılki anmada konuşan Rakel Dink‘in sözleriyle bitirelim: „Bir kılıç artığı olarak yüz yıldır yaşadığımız acıları dile getirerek yalanlamak yetmedi bir de sözde soykırım diyerek yalanlarına tüy diktiler. Birilerini acıtıyormuyuz, incitiyormuyuz diye hiç düşündünüz mü? Ermeni’ye sonu gelmeyen düşmanlığınız, aşağılamalarınız, kininiz, öfkeniz gerçekten artık yoruyor. Siz hiç yorulmadınız mı?“

21 Ocak 2021

Bölüme ait diğer yazılardan!

NEWROZ ÇOŞKUSUNU BİR MAYIS ALANLARINA TAŞIYALIM! PARTÎYA KOMÛNÎST A KURDISTAN (KKP)

NEWROZ ÇOŞKUSUNU BİR MAYIS ALANLARINA TAŞIYALIM!İşçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 …