Cumartesi , Nisan 20 2024
Home / Güncel / HALEPÇE UNUTULUR MU!

HALEPÇE UNUTULUR MU!

HALEPÇE UNUTULUR MU!

16 Mart 1988 tarihi ve o tarihte yaşanan büyük Halepçe katliamı bizim unutulmazlarımız arasındadır. Bilinen tarihimizin akışı içerisinde Halkımızın yaşadığı sayısız kırım ve katliamlar vardır. Bunların en amansız ve acımasızlarından biri hiç şüpesiz ki kimyasal silahlarla yapılmış Halepçe katliamıdır. Katliamın üzerinden kırkdört yıl geçti. Bugün olmuş, kayıplarımızın tam olarak sayısını dahi bilmiyoruz. Rivayet muhtelif. Anlatılanlar ve bilinenler yaklaşık söylemlerdir. Yuvarlak bilgilerdir. O büyük Halepçe kırımını anmak ve anlatmak için kısa bir tarihi bilgi tazelemesi yapmak şarttır. 1980 yılında, ABD’nin kışkırtması ve fiili desteğiyle, ilanı bile yapılmadan dönemin Irak yönetimi İran’a saldırır. Savaş sekiz yıl sürer. Yaklaşık rakamlar olarak bir milyon insanın ölümü, birbuçuk milyon insanın yaralanması ve birbuçuk milyar dolar maddi kayıpla savaş biter. 19 Ağutos 1988 tarihli ateşkes anlaşmasıyla herkes eski sınırlarına geri çekilir. Savaşın başlamasından iki yıl kadar sonra Ülkemizin Güney parçasında örgütlü KDP ve YNK güçleri, sömürgeci iki gücün birbiriyle savaştığı mevcut ortamı Halkımız lehine değerlendirmek ister. Düşmanların savaş halinde ve güçsüz olduğu bir zaman aralığını lehte değerlendirmek isteğinden daha doğal ne olabilir ki. Sömürgecilik zincirlerini kırmak için harekete geçenler Güneyli kardeşlerimiz olduğundan, bu durum Irak aleyhine, İran lehine bir tercih yapmak anlamını da içinde barındırır. Niyetten, istekten ve tercihten öte, eşyanın doğası gereğidir bu durum. Irak-İran savaşının ikinci yılında Irak yönetimi Güney halkımıza karşı ENFAL hareketi başlatır. Enfal hareketi Halepçe katliamı tarihine kadar sürer. Altı yıl boyunca Saddam’ın zulmü Güney Kürdistan’da aralıksız kol gezer. Yine rakamlar yaklaşık olmak üzere yüzelli bin insanımız ENFAL süresince katledilir. Bunların tamamına yakını sivillerdir.Ve katliamlar daha çok Barzan bölgesinde uygulanır. Zaman 1988’in Mart başlarıdır. Irak yönetimi Halepçe yakınlarında iki köyümüzde kimyasal silah denemesi yapar. Bu, bir nevi Halepçe katliamının ön denemesidir. 16 Mart sabahı ise sömürgeci ve soykırımcı politikaların dünyada o güne kadar görülmemişi ile Halepçeli kardeşlerimiz karşılaşır. İlk kez sivillere karşı yokedici kimyasal silahlarla saldırı yapılır. Sabahın erken saatlerinde Irak MİK 23 uçakları Halepçe üzerine etkili ses bombaları bırakırlar. Ses bombalarının etkisiyle tüm evlerin kapı ve pencereleri kırılır. Ses bombaları atıldıktan az sonra sekiz uçak gelir ve Halepçe şehrimiz üzerine ELMA KOKULU kimyasal gazları boca ederler. Sonuç korkunç bir soykırımdır. Yine yaklaşık beşbin dolayında ölüm, yedi bin dolayında yaralı sivil insan… Sivil Kürd… Milyonlar Türkiye ve İran’a doğru göç yollarına düşerler. Kimyasal saldırının açık izlerini üzerlerinde taşıyan binlerce insan İran ve Türkiye sınırlarına ulaşır. Ulaşır ama, Dünya devletleri ne yazıkki bu felaketzadelerin sesini duymaz. Kimyasal saldırıyı yalnızca Irak yönetimi değil, Türkiye ve İran yönetimleri de gizler. Kürdün feryadını kimseler duymaz. Irak, İran ve Türkiye yönetimleri her hal ve şartta ANTİ KÜRD politikada hemfikirdirler. Biz bunu iyi biliriz. Ne yazık ki, Saddam’ın kimyasal silahlarının hammaddesini ona satanlar ve diğer tüm ticari partnerleri de susmayı tercih ederler. Yani insanlık suçuna ortak oldular. Halepçe katliamını görmezden gelme daha ne kadar sürerdi; bilinmez. Fakat gözü kara Kürd bir gazetecinin, Ramazan Öztürk’ün sınırları ve dağları aşan iradesi, daha tam dağılmamış kimyasal gaz bulutlarının altındaki Halepçe’ye ulaşan korkusuz denklanşörü gözlerdeki perdeyi yırtmıştı. Bu acı soykırım hikayemiz tüm çıplaklığı ile ortaya çıktığında hepimize açıkca gösterdi ki; Sekiz yıl savaştığı İran’ın sivil yerleşim birimlerine karşı kimyasal silah kullanmayan Saddam yönetimi, (askeri güçlere karşı kimyasal silah kullanıldığı bilgisi de yok) bizim Halkımıza karşı canavarlaşmaktan hiç korkmuyor. İran mollaları için Kürd düşmanlığı o kadar çok derin ve güçlü köklere sahip ki, savaşta istemeden de olsa kendini arkalayan Güneyli kardeşlerimizin kırımını görmezden geliyorlar. O günleri hatırlayanlar iyi bilirler ; Özal’ın başını çektiği TC yönetimi kimyasal silah kullanımını tüm tıbbi verilere rağmen uzun süre gizlemişti. Yani, yalnızca Kürde saldırmakta ortaklık edilmiyor; gerektiğinde susmakta da ortaklık sürdürülüyor. Bu asla unutulmaz. Halepçe gibi büyük yaralarımızı dahi dünya kamuoyuna anlatamadığımız, anlatamadığımız için de asgari düzeyde de olsa geniş kitlelerin desteğini yanımıza almadığız bir başka gerçeğimiz ne yazık ki. Diyelimki siyasi, kültürel, sanatsal vb örgütlülük düzeyimiz şu an Dünya çapında sesimizi duyurmamıza yetmiyor. Biliyoruz ki, devletler politikası çıkarlar üzerinden yürütülüyor ve bizimde (Güneydeki Federte Devlet hariç) devletimiz yok. Yine biliyoruz ki, kendi Ülkemizin zenginlik kaynaklarını pazarlayanlar sömürgeci devletlerdir. Federe Devleti ve Rojava’daki ikili yönetim halini ayrı tutarak söyleyelim; yalnızca zenginlik kaynaklarımızı satmakta değil, ihtiyaçlarımızı satın almakta da belirleyici irade biz değiliz. Özetle, Halepçe kimyasal soykırımını dahi dünyaya duyuramamızın altında devletsizlik halimizin sürüyor olması yatmaktadır. Halkımız ve onun öncüleri her dört sömürgeci devlete yönelik BÖLÜCÜLÜK israrını sürdürmek, Kendi Kaderini kendi ellerine almak zorundadır. Kendi Demokratik Halk İktidarını, yani kendi devletini kurmayı amasız fakatsız savunmak zorundadır. Yoksa daha çok Halepçeler yaşamakla karşı karşıya kalırız.  

Partiya Komünist a Kurdistan (KKP)

Genel Sekreter

Xelil Hazar

13 Mart 2022

Bölüme ait diğer yazılardan!

KÜRDİSTAN HAKLARINA! NEWROZ PÎROZ BE!

Kürdistan Halklarına! NEWROZ PÎROZ BE! Dünyanın değişik bölgelerinde Emperyalist güçler arası hegemonya savaşı, Dünyanın zenginliklerine …