Home / Güncel / NEWROZ PİROZ BE!

NEWROZ PİROZ BE!

Partiya Komunist a Kurdistan(KKP)’nın, Denge Kürtistan tarafından düzenlenen Newroz şölenine göndermiş olduğu kutlama mesajını yayınlıyoruz.

NEWROZ PİROZ BE!

NEWROZ PİROZ BO!

NEWROZTAN PİROZ BET!

NEWROZ KUTLU  OLSUN!

Özgürlük  aşıkları, Kürdistan  sevdalıları, Bağımsızlık ve  sosyalizm  tutkunları,  Emekten,  emekçiden,  haktan  hukuktan yana  olanlar, Doğanın  ve  tarihin bilinçli  mirasçıları;  Evrene  saygıda  kusur  etmeyenler! 

Ülkesi, halkı, ulusu ve   geleceği  için ;  İşçi  sınıfı  ve  sosyalizm  için, Çocuklarımız  ve  torunlarımız  için amasız  fakatsız ömür  tüketenler! 

Demirci  Kawa’nın  yaktığı  meşaleyi  bugün yere  düşürmeyenler,  Mahmut  Berzenci’in,  Simko’nun,  Şeyh Übeydullah’ın,  Kadı  Muhammed’in  , Molla  Mustafa  Barzani’nin,   Alişer  ve   Zarife  ananın, Şeyh  Said ve  Seyid  Rıza’nın yol  arkadaşları !

İyinin  güzelin ve  doğrunun  ilk savunucularından  olan  Zerdüşt’ün  torunları;   Dünya  klasiği  Exmede  Hane’in  mirasçıları; Müziğin  ve  anlatının ustası  DENGBEJLER  ülkesinin sanat  aşıkları,  Cizrawi, Mehmet  Uzun ve  Şiwan  Perwer’in   değerli arkadaşları;

Avni  Gökoğlu,  Ömer  Ayna,  DR. Şiwan  ve  Mazlum  Doğan’ların,  Deniz’lerin,  Mahir’lerin, İbo’lar   ve   Seyit’lerin  yoldaşları;

Vatan  ve   özgürlük  aşkına   yaşamı  yeniden  var etmek  için dağlarda  ömürlerini  tüketen  Güneyin  PEŞMERGELERİ, Kuzeyin  GERİLLALARI,  Rojavanın  yiğit  savaşçıları,

Zulmün  sembolü DEXAQ’dan  başlayıp,  1639 Kasr-i  Şirin  anlaşmasıyla  süren  kırımlara  rağmen;   kılıçla  bölünür  gibi dört  parçaya  bölünüp onca  düşman tarafından  tarih  sahnesinden  silinme  çabalarına  rağmen;  amansız  asimilasyon, tarihsel  hafıza  ve   kültürel   soykırım  çabalarına  rağmen   direnmekten  ve  ulusal  özgürlük  için sayısız  kez  baş kaldırmaktan  asla  vaz  geçmeyen  her  dört  parçada  yaşayan   değerli  halkımız; 

Dünyanın  dört  bucağına  dağılmış  el  kapılarında  sürgün  olarak  yaşayan   sevgili  kardeşlerimiz;

Bizle, bizim  cefakar  halkımızla,  silah   tüccarları  tarafından  ürettiği  her  türlü silahın denendiği   bizim  coğrafyamızla  hiç olmazsa  empati  kuran  , direk veya  dolaylı  mücadelemize  destek  olan  değerli  dostlarımız;

2635. Newrozumuz  kutlu olsun. Birkere  daha  NEWROZ  PİROZ  BE;  NEWROZ PİROZ  BO;  NEWROZTEN  PİROZ BET.  

Değerli  yoldaşlar,  kıymetli  konuklar;  Sizlerde  biliyorsunuz   ama, Newroz  vesilesiyle  bir  kere  de  biz  hatırlatalım. BÜYÜK  EMANETİMİZ  BÜYÜK  BİR TEHLİKE  altında  bulunuyor.  2008 yılında  ABD’de  başlayan  ve  tüm  Dünyaya  yayılan  ekonomik kriz  hala  atlatılamadı. Bizim  coğrafyamız  başta  olmak  üzere,  Afrika’da,  Latin  Amarika  ve  iç  Asya’da  sürdürülen  bölgesel  savaşlar  kapitalizmin krizini  atlatmaya  yetmedi.  Sosyalist  sistemin dağılmış  olmasına;  İşçi  ve  emekçilerin  ekonomik ve  siyasi  mücadelesi sermayenin  egemenliğini  tehdit  eder  boyutlarda  olmamasına  rağmen  tekelci  kapitalist  sistem  kendi  sorunlarını- krizlerini  çözemiyor. 

Sovyetlerin  dağılması  ardından  “TEHLİKE  GEÇTİ- TARİHİ  HATADAN  DÖNÜLDÜ”  gibi  naralar  atmışlardı.   ABD jandarmalığında  tek kutuplu dünya  yaratacaklardı.  Sermayenin  en  en irileri  için güllük  gülüstanlık bir  gezegen düzenleyeceklerdi.  Tüm  bu hayeller  yirmi  yıl  bile  sürmedi. 2008’de  Tekelci  kapitalizmin tekeri  bir  kere  daha  patladı. Ve hala  o tekerin  tamiri  ile  uğraşıyorlar.  

Biliyorsunuz;  Kuzey Kore  ile  ABD  arasında  zaman zaman alevlenen  kriz  sayılmazsa,  sosyalist  ülkeler  ve  kapitalist ülkeler  çatışması  yok  dünyamızda.  Az  önce  belirttik, emek – sermaye  çatışması   da   kapitalizmin varlığını  – şimdilik- tehdit  eder  boyutta  değil.  Ama  son yirmi  yılda  dünya  paramparça.  Politikanın en  sert  ve  acımasız  hali  gündemden  hiç düşmüyor.  Savaşlar  asla  bitmiyor.

Hatırlatırız:  Dünya  jandarmalığına  soyunanlar  Afganistan’da  perişan  oldular. Orayı  Talibana  terk edip  kaçtılar. İran  ve Suidiler  üzerinden  Yemen’de  sürdürülen  savaş  Yemen’i  harabeye  çevirdi.  Libya,  Suriye  ve  Irak’ta  yaşananların  hepimiz tanığıyız.  Örnekleri- yaşananları  uzatmadan  belirtelim:   Yaşanan  krizlerin  ve  savaşların  asıl  nedeni  sermayenin  kendi yasallıklarıdır.   AZAMİ  KAR  YASASIDIR;  SERMAYELER  VE SERMAYE  GRUPLARI  ARASINDAKİ  EŞİTSİZ GELİŞİM  YASASIDIR;  GENEL OLARAK  SERMAYE;  ÖZEL  OLARAK  TEKELCİ  SERMAYE   ARASINDAKİ UZLAŞMAZLIK  YASASI   hergün  insanlığın  başına  yeni  yeni  belalar  açmaktadır. 

Geçerken  bir  ayrıntı  belirtelim:  Almanya,  Fransa  ve  İngiltere  gibi  üç  veya  dört  ülkede  yaşayan  insanların ve  varolan işletmelerin  çöplerini  tren vagonlarına  doldurduklarını  düşünün. Dünyanın  çevresini  bir  kere  dönecek   kadar  uzunlukta bir  katar   gerekmekteymiş.  Ya  da, tüm  dünya  insanlığının tüketim  düzeyini  adı  anılan  ülkeler  düzeyine  çıkarmaya kalkarsak,  bize, şu anki  Dünyamız  gibi  iki  dünya   daha   gerekliyimiş. 

Hergün,  her  saat  ve  her  dakika   TÜKETİN;  DAHA  DAHA  ÇOK  TÜKETİN  reklamları  ile  tüketim  çılgınlığını  biz  mi yarattık?   Para  eden  her  ağacı  biz  mi  kestik?   Dağı  taşı, havayı  suyu   metaya  biz  dönüştürmedik. Ozon tabakasını  kar hırsıyla  sermaye  deldi. Dünyanın  doğal  dengelerini  bozdular.  İklim  krizini  sermayenin  kar  hırsı  doğurdu.  Çok değil, bundan  yüz  yıl  öncesiyle  kıyaslandığında   mevsimler  dahi  olağan  akışını  değiştirdi.

Değerli  dostlar, değerli  emekçi  kardeşlerimiz;  Çok değil,  iki  kutuplu dünyadan  tek kutuplu dünyaya  geçildiğinden  buyana   otuziki  yıl  geçti.  Almanya  ve  Fransa’nın başını  çektiği  AB  ülkeleri,  ABD,  İngiltere,  Kanada,  Avusturalya  ve  İsrail  bloku  ile  Rusya  ve  Çin’in  öncülüğündeki Şangay  beşlisinden  oluşan   üç  ayrı  güç  merkezi  var  şimdi  dünyada.  Bu  üç  ayrı  güç  merkezi  kendi  çevrelerine topladıkları  diğer  ülke  sermaye  güçleri  ile  birlikte  kıyasıya  bir  pazar  paylaşım  savaşı  sürdürmekteler.  Bu  güç merkezlerini  dünyanın  emekçileri  yaratmadı.  Onları  biz   aralarında  sürmekte  olan  amansız  rekebete  zorlamadık.  En son  Rusya  – Ukrayna  savaşında  da  görüldüğü  gibi,  pazarların  diplomatik yollarla  paylaşımı  olanağı  ortadan kalktığında;  yani,  UZLAŞMANIN  UZLAŞMAZLIĞA  dönüştüğü  noktada   sermaye  savaşa  baş  vurmaktan  asla  ve  asla çekinmiyor.   Aklı  eren  ve  gündemi  izleyen  herkesler  bilir:  ABD  ve  İngiltere’nin   Ukrayna’nın  uçsuz  bucaksız  zenginlik kaynaklarına  el  koymak  için izlediği  politikalara   Rus emperyalizminin  buna  izin vermem  tavrıyla   Rusya  – Ukrayna savaşı   başladı. Savaşın seyri  ve  geleceği  ile  ilgili  kesin ve  köşelei  sözler  söylemek  zor. Ukrayna  devleti  ve  askeri  gücü üzerinden  ve  vekaleten  savaş  sahasında  bulunanların  doğrudan  savaş  sahnesine  çıkmayacakları  sanılıyor.  Yani  birinci ve  ikinci  dünya  savaşları  gibi  bir   dünya  savaşı   ortamı  beklenmemeli  denilebilir. Fakat; 

Yalnızca  bir  örnek  bile  tehlikenin ne  kadar  büyük  olduğunu  hepimize  gösterdi.  Çernobil  atom  santralinden   kat  be  kat büyük   olan ZAROJİYA   nükleer  santralinde  yangın  çıktı.  Ya  yangın  söndürülmeseydi!  Ya  santral  patlasaydı!   Ya  da şu varsayımı  düşünelim:  Savaş uzadı  ve   bu savaş    bir  ölüm  kalım  olasılığını  doğurdu.   Rusya  veya  ABD   nükleer silahların düğmesine  bastı  . Kabul  edilir  ki, biri  düğmeye  basarsa  diğeri  de  basacaktır.  Elbette  hiç  bir  aklı  başında   insan böylesine  bir  felaketle  dünyamızın  karşı  karşıya  kalmasını  istemez. Çünkü bahsini ettiğimiz  tehlikeli  olasılık eğer  gerçekleşirse,  sonucun ne  olacağını   herkes  bilir.  Demeye  dilimiz  varmıyor  ama, dünyamızın HİROŞİMA’ya  dönme   tehlikesinin zilleri  çalmakta. 

Yani,  çocuklarımıza  ve  torunlarımıza  devretmek  zorunda  olduğumuz   büyük  emanetimiz  büyük  bir  tehlikeyle  karşı karşıya.   Oysa  emanet,  emaneti  elinde  bulunduranlar  tarafından  eksiksiz  olarak   emanet  sahibine  teslim  edilir. Özetle, kısaca  ve  vurgulayarak  belirtelim  ki;  sermayeye  ve  sömürgecilere  karşı   sınıfsal  ve  ulusal  kurtuluş mücadlesi zorunluluğumuz  aynı  zamanda  dünyamızın ve  evrenimizin de  kurtarılması  mücadelesidir.

Değerli  dostlar, sevgili  yoldaşlar!    

Genele  ilişkin sözü daha  fazla  uzatmayalım.  Kendi  halimiz, kendi  ahvalimizle  ilgili  de  söyleyeceklerimiz  var. Diyeceklerimizi  özetlemeye  geçmeden   belirtelim  ki;  her  türlü saldırıya  rağmen  NEWROZ bizim  bayramımızdır. Kürdlerin  bayramıdır.  Hatırlatma  faslından  söyleyelim:  Bizim  Bayramımızın, bizim  Newrozumuzun bir  yanı  bahar bahçedir.  Kışın, soğuğun,  karanlığın,   kıtlığın  ve  yokluğun  bitiş müjdecisidir  o. Her  üç  cemrenin  düşüp doğanın doğurganlığa / yaratıcılığa  başlamasının  kutlanmasıdır. Ekmeğe  katık edilecek   besinlere  ulaşma  kapısının açılmasıdır. Doğanın  tüm  canlılar  için bolluk sunmasının arifesidir.  Kışın karanlığından  aydınlığa  çıkma  günüdür.  Mart  soğuklarına bile  elvada   dendiği  günlerdir.    

Yalnızca  bu da  değil.  2635 yıllık  bir  efsanedir  NEWROZ.  O  bir  mitolojidir. Üstelik bilinsin ve  unutulmasın ki; yalnızca  ve  yalnızca  Kürd  mitolojisidir. Kötüyü,  zalimi  ve  zulmü DEXAQ’ın,  iyiyi,  güzeli, aydınlığı  ve  özgürlüğü Demirci  Kawa’nın  temsil  ettiği,  sonu mutlulukla  biten  bir  mitplojidir. Mitoloji  deyip  geçenler,  önemsemeyenler  olabilir. Mitolojisiz  halklar  köksüz  halklardır.  Mitoloji, toplumlar  üzerinde  en az  dinler   kadar  etkin ve  etkilidir. Sözün özü şu: Newroz;  Zerdüşt’ten  beri  yaşayan  ve  yaşatılan  Halkımızın ve  Ulusumuzun köklerinden  birisi  ve  en güçlüsüdür.    

Newroz  aynı  zamanda  sosyal  ve  kültürel  değerlerimizin de  başında  gelir.  Öteden  beri  kırlarda  ve  meydanlarda kutlanırken  bayramıız,  halkımızın giyim  kuşamda,  yemek  kültüründe,  anlatı  ve   özellikle  müzik sanatındaki değerlerinin,  yarattığı  güzelliklerin  sunum  alanıdır  Newrozlarımız. İnsanlar  arası  paylaşımın  doruk noktasıdır. Ortadoğu gericiliğine  inat,   tamamen  seküler  bir  yaşamın  açık  ve  net  göstergesidir.  Gençlerimizin kız  erkek  birarada  olduğu, birbirlerini  tanıma  şansının verildiği,  sevgili  olma  ve  evlilik adımlarının atıldığı  ortamlar  olarak  bilinir  ve   halkımızca 27 asırdır  yaşatılır.    

Dahası  da  var.   Newroz  ateşi  aynı  zamanda  özgürlük  ateşidir.  DEXAQ  şahsında  zulümden kurtulduk çığlığıdır. Esareti  asla  ve  asla  kabul  etmemenin  geleneğidir.  Belki  de  bu  güçlü  kökten dolayıdır  ki, onca  düşman,  onca  tankı  topu, uçağı,  nükleer  ve  kimyasal  silahlarıyla  onca  zaman halkımıza  karşı  savaş  sürdürürülmesine  rağmen   bu varoluş kararlılığını  ve   özgürlük  tutkusunu yok  etmeyi   giç  kimseler  başaramadı.  Dağımızla  taşımızla, dişimizle  tırnağımızla, kadınımz  erkeğimizle, hatta  çoluk çocuğumuzla   bugün  hala  ulusal  özgürlüğümüz  peşinde   koşabiliyorsak,  elbette bunun  çok  haklı  nedenleri- çok  güçlü  kökleri  vardır.  

Değerli  dostlar!    Bir  zamanların TC  Başbakanı  ve  Cumhurbaşkanı  olan Demirel’in  ağzıyla  söyleyelim:  1984 PKK  başkaldırısı   için “29.  Kürd ayaklanmasıdır.”  demişti  Demirel.  Emin olun,  Federe  Kürdistan  Devletini  kuran, %  93 oy oranıyla bağımsızlıktan yana  tavır  koyan    Güney Kürdistan’da   da  bir  o kadar  isyanlar  yaşanmıştır.   Mahabat  Cumhuriyetini kuran  Doğu  Kürdistanlı  kardeşlerimizin başkaldırıları  Kuzey ve  Güneyden  az  değildir.  Biliyorsunuz,  anıları  daha tazeliğini  koruyor.  Kırkbeşlik bir  anamızın  canlı  bomba  olarak   IŞİD  askeri  merkezinde  kendisini  ve  o merkezi  havaya uçurmasıyla  Kobani  savaşı  noktalanmıştı. İnsanlığın  başına  bela  edilen cihadist   terör  belasının belini  kıran Rojavalı kardeşlerimiz  ateş çemberi  içerisinde  özgürlük  savaşını    aralıksız  sürdürüyor.  Onların  bu son savaşından önce  de kerelerce  Suriye  devletine  kafa  tutmuşlukları  vardır.  Ve  bunun böyle  olduğunu  hepimiz  biliriz.

Açık  ve  anlaşılır  ki, halkımız  1800 lü yılların  ortalarından  beri  inatla  ve  israrla  ULUSAL  KURTULUŞ MÜCADELESİNİ  sürdürmektedir.   Onlarca  kez  büyük  başkaldırılar  yapmıştır.   Koçgiri  başkaldırısı  gibi  yerel  kalan görkemli  ulusal   direnişlerimiz  de  az  değildir.  Ve  böyleleri  de  sayıldığında,  denebilir  ki, bizm  ulusal  tarihimizde sömürgecilerle   kavgasız  yılımız,  kavgasız  zamanımız  yok  gibidir.

Ama,  fakat,  ne  yazık  ki   bunca  yoğun  mücadelelerle  geçen  yıllara  ve  büyük  kayıplara  rağmen  Ülkemizin her  dört parçasında   da   ulusal  egemenlik  hakkımızı  tam  olarak  kendi  ellerimize  alamadık.  Onca   emek, onca   bedel  karşılığında umulan ve  istenilen başarıyı  elde  edemedik. Ama,  fakat  herkesler  bilsin ki, Onca  düşman, onca  araç  ve  gereciyle  bu zamana  kadarki  saldırılarını  sürdürse  de,   halkımızın özgürlük  aşkını  yok  edemeyecektir.  Çünkü biz, bir  gediği,  önemli bir  dönemeci  geçtik.  Eveettt;   otuz  yıldan  beri  Güneyde  gerçek  anlamda  bir  devlet  olamadık. Rojava’daki  görkemli başarılarımıza   rağmen   topraklarımızın üçte  birine  yakını  yeniden  TC  tarafından  işgal  edildi. Ve  Afrin başta  olmak üzere  işgalleri  önleyemedik.  Rojava  veya  Güneybatı  Kürdistan  adlandırması  yerine  “KUZEY  SURİYE  der  olduk. Kuzeyde  ikili  iktidar  ortamları  yaratmışken  gerilere  düştük. Köylerimiz  ve  şehirlerimiz  boşaltıldı. Belediyelerimize kayyumlar  atandı. Vekillerimiz, belediye  başkanlarımız  başta  olmak  üzere   onbinlerce  yetişkin  insanımızı  mahpuslara tıkdılar.  Bir  o kadar  yetkin  ve  yetişkin  kadromuz  gurbetçi  edildi. 

Bu  saydığımız  somut  kayıplarımıza  bakıp kimseler  karamsarlığa  kapılmasın.  Yenildik sanılmasın.  Tarihin  tekeri Kürtler  aleyhine  dönüyor  diye  düşünülmesin. Daha  eskileri  bir  yana  bırakın, 1957 Güney başkaldırısından  ve  KDP’lerin kurulmasından  beri  Kürd  halkı  tarihi  oluşturan  asli  unsurlardan  birisidir  bu coğrafyada.  Cezayir  anlaşmasından ve DDKO’nun  Kuzey gençliğinin  tüm  enerjisini  harekete  geçirdiği  günlerden  beri  kendi  tarihimizi  yazanlardan  biri  artık biziz. Kuzeyde  ve  1984 de   PKK  başkaldırısı  ,  Enfal  ve  Halepçe  katliamları  ardından   kurulan FEDERE  KÜRD DEVLETİ  ve  de  son on yıldan  beri  Rojavadaki  kardeşlerimizin askeri  ve  siyasi  başarıları  ardından  hiç  kimseler   artık bizi  yok  sayamaz.  Kart  kurt  safsataları  ileri  süremez. Kapalı  kapılar  ardında  aleyhimize  konuşabilirler.  Plan programlar yapabilirler.   Ama  asla  ve  asla   bizsiz  Uluslararası  masa  kuramazlar.  Bizi  hiç  kimseler  yok  sayamaz.  

Saydığımız  ve  sayamadığımız  tüm  başarı  ve  başarısızlıklarımızın ardından  tüm  dünya  insanlığına  duyurduk  ve  kabul ettirdik:   Biz  Kürt  halkı  olarak  varız. Ortadoğu  coğrafyasının  tam  ortasındayız.  Buraların  asli  unsurlarındanız. Dilimiz Kürtçe,  ülkemiz  Kürdistandır. Kendi  ülkemizin efendisi  olmak  istiyoruz.  Kendi  kendimizi  yönetmek  istiyoruz.  Evet,  doğrudur,  şimdilik  Güneyin  ve  Rojava’nın  bir  kımı  hariç  Ülkemizin her  türlü zenginlik   kaynaklarını  biz satamıyoruz;  satın almak zorunda  olduğumuz  ihtiyaçlarımızı   da  kendimiz  satın alamıyoruz.  O  nedenle  uluslar  arası politika  yapmakta  zorlanıyoruz.  Diplomaside  istenilen  düzeyde  bir  etkiliğimizden söz  edemeyiz. 

Evet  ve  hepimiz  biliyoruz,  ulusal  birliğimizi  oluşturmanın  daha  epeyce  uzağındayız.  Ama  kimseler  unutmasın: Güneydeki  bağımsızlık refferandumunda  yüzde  doksan  üç  evet  oyu  çıktı. Onca  baskıya  ve  siyasi  soykırım  saldırılarına rağmen  HDP  %15  oranına  çıkardı  oy  oranını.  Yani,  evet  kimi  alanlarda  mevzi  kayıplarımız  var,  Kazandığımız  yeni mevziler  is hiç  de  az  değil.  

Özetle  ve  bu 2635. Newroz  bayramımız  dolayısıyla  altını  çizelim:  Ulusal  ve  sınıfsal  mücadelelerimiz  bakımından epeyce  değişen  yeni  bir  politik ortamla  karşı  karşıyayız.   1-Bağımsız   Ulusal   Dmokratik  Halk iktidarı  hedefimizi  asla unutmadan;   statüsüz  yaşamayı  aşacak  her  türlü çözüm  tartışmasına  açık  olmalıyız.  2-Ulusal  birliğimizi  önceleyen  bir çaba  ve  çalışma  içerisinde  olmak  aciliyetlerimizin başta  gelenidir.  3- Diplomatik çalışmalar  her  zamankinden  daha  çok öne  çıkan bir  ihtiyaçtır.  4-Kitlelerin  enerjisini  arkalayan  meşru mücadele  alanlarında  yoğunlaşmak  daha  bir  önem kazanmaktadır.  5-  Yalnızca  politik mücadeleyle  yetinmek  kuru ve  kısır  kalmaktadır. Bilimin, tekniğin ve  en önemlisi sanatın  değiştirici  ve  dönüştürücü  gücünü   daha  yoğun  olarak  teşvik etmeliyiz.

Partiya Komünist a Kurdistan olarak halkımızın Newroz‘unu kutluyoruz. Newroz bayramımız kutlu olsun.

 Newroz  Piroz  Be!

 Partiya  Komünist  a  Kurdistan (KKP)

Merkez  Komitesi

20 Mart 2022

Bölüme ait diğer yazılardan!

KÜRDİSTAN HAKLARINA! NEWROZ PÎROZ BE!

Kürdistan Halklarına! NEWROZ PÎROZ BE! Dünyanın değişik bölgelerinde Emperyalist güçler arası hegemonya savaşı, Dünyanın zenginliklerine …