(Bütün bu yazacaklarımı canıyla, kanıyla bedel ödemiş, sokaklarda, zindanlarda teslimiyete karşı direnen devrimcilerden özür dileyerek yazıyorum. Küçük büyük, gücü oranında faşizme ve onun temsiliyetlerine karşı koyanların önünde saygıyla eğilerek, onları tüm eleştirilerimin dışında tutarak yazıyorum.)
Ne kadar çabalarsan çabala tarih ileriye doğru yaşanır. Eski bir yangından kalan küllerden yeni yangınlar, yeni ateşler oluşmaz. Yeni dönem yeni “şey”lere de gebe. Yeni örgütlere, yeni örgütlenmelere, yeni kadrolara, yeni çözümlemelere…
Son dönem Güney Kürdistan referandumu gündem olacak, gündem olmaya da devam edecek. Bağımsızlık referandumu tüm Kürtlerin yanında yer alması ve bağımsızlığa da destek olması gerekir bir konudur.
Yazımızın konusu daha çok Kuzey Kürdistan’a ve Kuzeydeki komünist kadrolara/ yapılanmaya dair olacak. Son dönemde Kuzey Kürdistan’da komünist ve sosyalist kadro ve tek tek bireylerde bir hareketlenme var. Bu toparlanma açısından umut verici bir durum. Çeşitli toplantı sonuçlarından anladığımız kadarıyla yeni bir tarza, yeni bir örgütlenmeye ihtiyaç olduğu…
Aslında Türkiye solu açısından da üç aşağı beş yukarı hal böyle. Hala “15 Temmuz”u sistemin kavramlarıyla “darbe” diye adlandırıyor kimi sosyalist öngörüler!!! Bu öngörüler, hala 15 Temmuz şokunu atlatabilmiş değiller. Bu durum karşısında kendi öngörüsünü oluşturmayan kadrolar aşılması gereken kadrolardır. Bir kere şunu tek cümleyle ifade edeyim ki 15 Temmuz bir darbe değildir. 15 Temmuz, AKP faşizminin yıpranan yanlarını yeniden restore etme, devleti yeniden yeni kadrolarla dizayn etme ve yeni bir süreci başlatmadır. 15 Temmuz “sözde darbe”si faşizm açısından yeni bir sürecin başlatıldığı bir epizottur. Özellikle Ortadoğu ve Kürdistan’da yıpranan Türk politikasının önüne çekilmiş bir epizot yani perdedir 15 Temmuz.
Devlet kendini yeniden oluşturuyor. Bu yeniden oluşturma çabası, bu topraklarda demokrasiyle olmuyor oluşturulamıyor, hele bir Kürt/ Kürdistan belası varken. Yeniden oluşturma, yapılanma veya restorasyon ne derseniz deyin, bir epizot gerektirir, hele hele bu kadar demokrasi havası atan bir Akp’den de bu beklenir. Bunun için problem yaşadığı tüm kesimleri, darbeci, Fetö’cü, milli güvenliği tehdit ediyor diye bölücü vb. ile itham etmek içinde bir darbeye! ihtiyaç vardı. 15 Temmuz budur, adıyla şanıyla budur… 15 Temmuz, sivil ve resmi bütünlüğün sağlandığı bir faşizmdir.
Bu durumun karşısında susan ve şaşkınlık yaşayan sol, bir yaşına giren çocuğa henüz isim takmadı/ takamadı. Bu durum sıkıntılara yol açtığı gibi, solda ayrışmaların zemini ve sebebi olacağa da benziyor. OHAL ve KHK’lar karşısında tek şey yapamayanlar, Kürdistan’da operasyonlarla her gün öldürülen Kürt gençlerinin sayısını veren iktidar karşısında hala teori yapanların yeri, kaçınılmaz olarak hak ettikleri yer! olacaktır!!! Burnunun dibindekini görmeyenlerin binlerce kilometre uzaklıklarda özgürlük araması, devrimci(k)lik yapmaya kalkması tam anlamıyla komedidir. Ya da art niyettir. Ülkede “büro devrimciliği” yapıp, beş bürodan birini de açık tutamayanların Avrupa’dan beklenti havasına girmesi tam bir gammazlık ve komedidir. Bu komedi, yıllarca emek vermiş devrimciler içinse tam bir trajedi.
Yıllarca bu kadrolar ve bu kadroların önünde durdukları ve şeflik yaptıkları yapılanmalar da en az halkımıza zulüm uygulayanlar kadar suçlulardır. Korkak, güç karşısında dönüşen, 15 Temmuzdan sonra kurumlarına kilit vuran, sıvışan, sendikaları arka bahçe yapmaya çalışıp zora gelince de sessizce kaçanlar suçlulardır, suçlulardır en az zalimler kadar. Güçlü ve güçsüzün kavgası karşısındaki sessiz kalmak güçlüden yana olmaktır ve dolayısıyla da suça ortak olmaktır.
Dün 12 eylül karşısında da bundan farklı bir şey yapmadı bu kadrolar!. Bu kadrolar, kendi kurumlarını da aynen kendilerine benzettiler zamanla. Yıllarca kurumların başına çöreklendiler, kurumların büyümemesi için elinden geleni ardına koymadılar… Bu
sistemi şımarttıkça şımarttı. Bunlara ülkeyi teslim etsen, değil devrim yapmak, korkarım bu sistemi arar oluruz!
Hele şu tabela partisi kuranlar, tabelalarıyla kendilerine sistemin ya da oluşan geçici durumların içinde yer etme çabasında olanlara ne demeli!!!. Hiç bir şeyleri samimi değil. Yalancıdırlar onlar, bir o kadar da korkaktırlar baştan aşağı. Sistemin değirmenine durmadan su taşırlar. Öcalan posteri asılı olan binlerce kişinin katıldığı bir mitingde konuşma sağlanır, şımarır, eleştirir beğenmemezlik ederler, devrimci komünist kesilirler, ama aynı zamanda gevrek gevrek Atatürk posterli olan stüdyolarda da proğram konuğu olurlar. Sonra da utanmadan devrimciyiz derler!!!
Şimdi bulunduğu yerde hiç bir şey başaramayan bunlar, Avrupa’da toplantılarla sosyal medyada boy göstermeye başladılar. Ama köprülerin altında çok su aktı! Kongrelerini yapamayınca isim değişikliğine gitme çabası batan şirketleri hatırlatıyor. Kapitalist şirketler ve firmalar batınca, toplumda yüzleri kalmayınca hemen şirketlerinin adını değiştirir, şirket bürolarına yeni tabelalar asarlar. Bu tür şirketlerde her türlü ayak oyunu mevcuttur!!!
Tek adama karşıdırlar ama kendileri yıllardır tek adamdırlar. Dün Kürtler için bağımsızlık, ayrı devlet, ayrı örgütlenme diyenlere “milliyetçi” derler ama bu gün en büyük bağımsızlıkçı olurlar. Way way way… Emekleri heba eden, yıllarca maaşlı devrimcilik yapan maaşı kesilince de hemen inine çekilenler şimdi Avrupa’ya kurtarış dalışları yapmaya kalkıyorlar, toplantı yapıyorlar. İşin ilginci de toplantıyla ilgili lafazanlık yapan adamları, bir kaç yıl önce polis kendisini bir büroda! sorduğunda ve bunu duyunca aynı gün nefesini Avrupa’da alan adamdı. Dün gibi her şey hatırımızda. Unutmadık!!!
Yukarıda demiştim ve tamamlayayım “korkak titrer cesur savaşır.” Bu böyle biline. Ayrışmanın zamanı geçiyor. Bu tür kadroları ya siyasal yapılardan temizlemeli, eğer yapı kokmuşsa yapıyı da terk etmeli. Paravan, korsan partilerin artık tabelaları da inmeli. İsim değiştirerek onurlu bir geçmişi de kirletmeye kalkıyorlar. Bu ismin asıl sahipleri
buna tepkisini koyacağını umuyorum. Bunlar aynı yöntemi kullandıkça daha çok isim batırırlar!!! Ve kirletirler!!!
Unutmayın Ali Mustafa değildir, Mustafa da Ali değildir. Kimse kimse değildir. Kimse havalara girmesin. Ve tarih öyle acımasızdır ki,bu sözünde durmayan döneklere karşı tarihin ağzı vardır, bir gün ağzını açar tükürür!!!
Serkan İNAN