KÜRT ULUSUNUN ULUSAL EGEMENLİK HAKKI VE KKP III. KONGRESİ – ERDAL ESEN
AÇIKLAMA
ERDAL ESEN’in KÜRT ULUSUNUN ULUSAL EGEMENLİK HAKKI VE KKP III. KONGRESİ yazısı TKEP Merkez Yayın Organı KOMÜNİST dergisinin Temmuz 1991 tarihli 20. sayısında yayınlandı. Yazının ikinci bölümü KKP 3. Kongresinin gerçekleştirdiği iki önemli noktaya özellikle vurgu yapıyor: Bunlardan birincisi KKP’nin bir tüzük kabul etmesidir. KKP Tüzüğü’nün kabul edilmesi, o zamana kadar TKEP tüzüğüne tabî olan partimizin artık ayrı, bağımsız bir tüzel kişilik haline gelmesi anlamına geliyordu. KKP bundan böyle TKEP bünyesinde, TKEP’e tabî bir örgüt olmaktan çıkıyor; bağımsız bir örgüt oluyordu.
3. Kongre 1990 sonbaharında İstanbul’da yapıldı. O zamana kadar tabî olunan TKEP tüzüğü gereği KKP kongre kararları ancak TKEP kongresi tarafından onaylandıktan sonra geçerli olabilirdi. KKP Kongresinin hemen ardından KKPli delegelerin de katılacağı TKEP Kongresi yapılacaktı. Her iki kongre peşpeşe yapıldı. KKP 3. Kongresi yeni bir program onayladı ve TKEP’ten ayrılma kararı aldı. Bu karara uygun olarak kendi ilk bağımsız tüzüğünü kabul etti.
Kongre öncesi dönem parti içinde yoğun bir tartışma yapıldı. Bu tartışma hem yoğun iç örgüt toplantılarında gerçekleştirildi; hem de parti yayınında yapıldı. Denge Kurdistan’ın 1990 Eylül’ünde yayınlanan EK – 1 adlı özel sayısı parti içi AÇIK TARTIŞMA belgesiydi. [Bu belgeye şu linkten erşebilirsiniz: http://www.arsivakurd.org/index.php/kovar/89-kovar/910-denge-kurdistan-ek-1]
KKP 3. Kongresinin ilk tüzüğünü ve yeni programını kabul etmek kolay olmadı. Bu konuda özellikle zamanın hem KKP Genel Sekreteri, hem TKEP Genel Sekreteri’nin sert dirençleri oldu. Ancak sıra oylamaya geldiğinde her iki sekreter de çekimser oy kullanmayı tercih ettiler. Öte yandan sadece sekreterler değil, her iki partinin delegeleri arasında da KKP’nin ayrılması, bu bağlamda kendi tüzüğünü oluşturması ve programını ”önce bağımsızlık” esasına göre düzenlemesine muhalefet eden kesimler vardı. Fakat bütün bu muhalif, sallantılı ve çekimser kesimler her iki parti kongresinde de azınlıkta kaldılar. Böylece uzun bir süre aynı tüzük çatısı altında birleşik faaliyet yürüten iki parti dostça ayrıldı. TKEP Kongre çoğunluğu ayrılığa destek verdi. TKEP 3. Kongresi, KKP 3. Kongresinin her iki partinin arasında bir eşgüdüm organı kurulması ile ilgili olarak kabul ettiği kararın benzerini kabul etti ve iki parti, partilerinin merkez komiteleri içinde belirledikleri temsilcilerden meydana gelen ortak bir koordinasyon kurulu oluşturdular. Koordinasyon kurulunun karar ve yaptırım gücü yoktu. Bu kurul 1993 Mayıs’ında TKEP Merkez Komitesi yakalanıp, bu parti fiilen tasfiye oluncaya kadar iki parti arasındaki ilişkilerin bir aracı oldu.
O zamanın KKP MK üyesi olan Erdal Esen yoldaş KKP MK içindeki diğer görevlerinin yanısıra iki parti arasındaki koordinasyon kurulunda da yer alıyordu. KKP 3. Kongresinin TKEP’ten ayrılma kararını henüz içine sindirememiş, kavrayamamış TKEP’lilere bu ayrılığın gerekçelerini KKP ağzından iletmek gereği doğmuştu. Erdal Esen aşağıdaki yazıyı bu amaçla kaleme aldı.
KKP programında yapılan değişikliklerin anlamını TKEP tabanına izah eden yazıyı güncellerken bir kaç hususa değinmek gerekiyor:
Elimizde birinci kongrenin kabul ettiği ilk program yok. Ancak Mart 1982’de yayınlanan ve KKP II. kongresi tarafından yeniden düzenlenip, onaylanmış olan program ile Aralık 1990 basımlı olup KKP III. kongresi tarafından düzenlenerek onaylanan program mevcut.
KKP IV. kongresi tarafından onaylanan halen geçerli program ise parti sitesinde mevcut. Bu programlardan 82 tarihli olan ile IV. kongrenin onayladığı programlar arasında yakın politik hedef bakımından özde fark yok. II. kongre programı ”KKP’nin yakın politik hedefi; Türkiye ve T. Kürdistanı halklarının demokratik iktidarı ile birlikte, T. Kürdistanı’nda ulusal demokratik halk iktidarını kurmaktır” diyor. IV. kongrenin benimsediği program bunu adını koyarak daha somut, yani ”federasyon” olarak ifade ediyor: ”KKP; yakın politik iktidar hedefi olarak federasyonu amaçlar. Türkiye halklarıyla federal temellerde ve eşit koşullu iktidar birliğini hedefler. Kuzey Kürdistan`da bu hedef doğrultusunda KÜRDISTAN SOSYALIST HALK CUMHURIYETI`nin kuruluşu için mücadele eder.” bkz:”KKP`nin Niteliği ve Iktidar Hedefi” başlıklı bölüm sonu. [Bkz: http://dengekurdistan.com/page.asp?ziman=tr&qor=1&sayfa=Programm]
1990 Eylül’ünde yapılan KKP III. Kongresi’nin benimsediği program ise her iki programdan temelden farklı bir yaklaşım sergiliyor. Yakın politik hedef olarak BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN HALK CUMHURİYETİ’ni başa alıyor; ”önce bağımsızlık” diyor:
”KKP’nin yakın politik hedefi, Kuzey Kürdistan’da BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN HALK CUMHURİYETİ’ni kurmaktır. KKP, Kürdistan Halk Cumhuriyeti’nin Türkiye’deki Demokratik Halk iktidarıyla eşit koşullu birliğini amaçlar.”
”KKP, Kuzey Kürdistan’ın Türkiye’den ayrılması ya da birlikte kalması için, tamamen özgür bir ortamda, Kürdistan’da referanduma başvurma politikasını savunur.”
Görüldüğü gibi III. kongre tarafından onaylanan parti programında yakın politik hedef olarak Bağımsız Kürdistan Halk Cumhuriyeti savunulmaktadır. Bağımsız Kürdistan Halk Cumhuriyeti amacı son derece net biçimde konmaktadır. Bunun yanısıra ”federasyon” hedefi de var. Ancak bu hedef birincil değil, ikincil; başta değil, sonraki sıradadır ve ”tamamen özgür bir ortamda referandum” şartına bağlanmıştır. Tamamen özgür ortam Bağımsız Kürdistan Halk Cumhuriyeti’dir. Halkımız ancak kendi halk cumhuriyeti gözetiminde ”tamamen özgür bir ortamda referandum” yapabilir.
Oysa III. Kongre’nin ”Bağımsızlık” yakın hedefini ”federasyon” olarak değiştirmeyi öneren şahıs şimdiki ÖSP şefiydi. IV. Kongreye iki taslak sunulmuştu. Biri A. Celikan adınaydı; diğeri ise ”bağımsızlık meselesini tartışalım” diye bir yıldan fazla bir zamandır bunu gündem konusu yapan şahsın hazırladığıydı. İlk taslak III. Kongre programının özünü temel alıyordu; ikincisi ise en önemli konuda yani bağımsızlık mı federasyon mu konusunda tekrar başa; TKEP dönemine geri dönüyordu. Bu taslaklar önce KKP Avrupa Örgütü V. Konferansına sunuldu ve orada tartışıldı. Sonuçta ikinci taslağın üzerinde değişiklikler yapılarak kongreye sunulması kabul edildi. IV. Kongre ise şu anda parti sitesinde duran programı benimsedi.
Bilindiği gibi KKP program ve tüzüğünde değişiklikler yapılması konusu 6. Kongrede de gündeme gelmiş, 6. Kongre bu konuyu 7. Kongreye havale etmiş, sadece bazı teknik düzenlemeler yapılmasıyla yetinmişti. 7. Kongre’nin ele alamadığı bu konuyu 8. Kongrenin ele alması gerekiyordu. Ancak kongre olağanüstü toplandığı ve program ve tüzük tartışmaları biraz zaman gerektirdiği için bu konuları gündemine alamadı.
Likidasyon süreci esnasında değiştirilen 3. Kongre programını yakında yayınlayacağız. Ondan evvel sözkonusu programı yorumlayan aşağıdaki yazıyı sizlere sunuyoruz.
REDAKSİYON
***
KÜRT ULUSUNUN ULUSAL EGEMENLİK HAKKI VE KKP III. KONGRESİ – ERDAL ESEN
Güney Kürdistanlı göçmenlere gösterdiği yakın ilgi ve destekten dolayı Türk halkına teşekkür ederek yazıma başlamak istiyorum. KKP’li bir Türk olarak bundan gurur duyduğumu belirtmeliyim.
ULUSAL EGEMENLİK HAKKININ ÖZÜ VE BİÇİMİ
Ulusal egemenlik hakkının özü ve biçiminin ne olduğunun, nasıl olması gerektiğinin tartışması eskidir. Nedir ulusal egemenlik hakkının özü? Ya da Ulusal Demokratik Halk İktidarı’nın özü nasıl anlaşılmalıdır?
Ulusal Demokratik Halk İktidarı:
Ulusun devlet düzeyinde örgütlenmesi, halkın kendisi için, kendi kendini yönetmesidir. Kısa tanımı biraz açarsak, ulusal egemenlik hakkının sahibi halktır; ve o, kendi hakkını elinde bulundurur ve kendisi için kullanır. Ulusal egemenlik hakkının sahibi olan ve kullanan halk, aynı zamanda yönetilendir de. Yani, ulusal egemenliğin öznesi ve nesnesi aynı güçtür; halktır. Doğaldır ki, yöneten ve yönetilenin aynılığı, egemenlik hakkının halk için, halkın uzun ve kısa vadeli çıkarları için kullanılacağı demektir.
Ulusal egemenlik hakkı, hakkın asıl sahibi olan halktan başka herhangi bir siyasi ve toplumsal güce devredilemez. Bu, işçi sınıfı bile olsa… Çok uluslu devlet koşullarında ulusal egemenlik hakkını kazanan halk ya da halkların ise, o hakkı, başka ulus emekçileriyle paylaşması gibi bir sonuç asla düşünülemez. Çünkü, ulusal egemenlik hakkı, o ulus için, kişinin yaşama hakkı gibi varolma hakkıdır; vazgeçilemez, paylaşılamaz ve devredilemez. Bu hak, halkın tasarrufu altındadır. Onu kendisi için kullanır.
Yöneten ve yönetilenin halk olması demek, yöneten ve yönetilen ilişkilerinin ortadan kalkması demek değildir. Yine yöneten ve yönetilen ilişkileri, işleyişi ve kuralları olacaktır.
Halk, ulusal egemenlik hakkını, özgür iradesini ortaya koyabildiği koşullarda kullanabilir. Halkın özgür iradesinin ortaya çıkışını engelleyen ya da gölgeleyen her türlü dış müdahale, egemenlik hakkının halk tarafından kullanılmasını engeller veya olumsuz etkiler. Halkın özgür iradesi, yöneten ve yönetilen ilişkileri bakımından seçmek ve denetlemek olarak özetlenebilir. Seçme ve denetleme hakkının birlikte kullanılıyor olması, hakkın, halk tarafından aktif biçimde kullanıldığı, ve hakka, hak sahibi tarafından doğrudan sahip olunduğu anlamındadır.
Ulusal egemenlik hakkının halk tarafından aktif olarak kullanılabilmesi için, o halkın omurgasını oluşturan ulusun, devlet düzeyinde örgütlenmiş ve iradesini ortaya koymuş olması şarttır. Ulusal iradenin kendisi, ulusun devlet düzeyinde örgütlenmesi, yöneten ve yönetilen ilişkilerinin sınırlarını belirleyen, yani yasallığını sağlayan olması, onun yasama, yürütme, yargı ve yerel yönetimler bütünü olarak örgütlenmesi demektir.
Ulusal egemenlik hakkı, ister hak sahibi tarafından toplumsal bir devrimle burjuvazinin elinden alındığı koşullarda olsun, ister ezen – sömürgeci güçlerden zorla alındığı koşullarda olsun; hakkın özü bakımından hak sahibi halk olduğu gibi, onun biçimini belirleyecek olan da yine halktır. Ulusal egemenliğin biçimi sorununa gelince:
Ulusal egemenlik hakkının biçimlerinden biri, ulusun kendisini bağımsız devlet olarak ifadelendirmesidir. İkincisi ise ”birlik cumhuriyeti”dir. Birlik Cumhuriyetleri de federasyon ve konfederasyon cumhuriyetleri diye iki ana başlık altında toplanabilir. Biz, anlatım kolaylığı için iki şıklı ifadeyle yetineceğiz: 1- Bağımsız iktidarlar, 2- Birleşik iktidarlar. Ulusal egemenlik hakkını kazanan uluslar, iktidarlarının biçimini bu iki şıktan birini seçerek belirlemişlerdir, belirleyeceklerdir. Bu hak, o halkın kendisinindir.
Ulusal egemenlik hakkının özü, tarihin süzgecinden geçmiş ve kendisini dünya insanlığına kabul ettirmiş bir hak niteliğindedir. Çoğunlukla burjuvazinin, zaman zaman da devrimci geçinenlerin reddiyle karşılaşsa da, bunlar, ulusal egemenlik hakkının insanlık alemi üzerinde bıraktığı derin izleri silemez. Ne ki, ulusal egemenlik hakkının biçimi konusunda aynı kesinlikte bir ifade kullanamıyoruz. Özün ret edilmezliğini bilenler, kaçış tutumunu biçimde gösteriyor ve buradan hareketle özü bozmaya çalışıyorlar.
Ben bu tür yaklaşım sahiplerini, kendilerini halkın yerine koyup, onun adına karar verebileceklerini sananlar diye adlandırıyorum. Bu anlayışları savunanlar, hakkın biçimine olduğu gibi özüne de müdahale etmiş oluyorlar. Oysa, şu veya bu siyasi partinin bağımsız ya da birleşik iktidar öngörüsü kendi politik görüşüdür. Görüş sahibinin halka yaptığı öneridir. Öneri halk tarafından kabul edilebileceği gibi, ret de edilebilir. Gerekçeleri neler olursa olsun, ne kadar haklı nedenlere dayandırılırsa dayandırılsın, bir siyasi parti veya örgütün kendi politik hedeflerini halkın kararıymış gibi algılaması, kendisini hak sahibi yerine koyuyor olmaktan başka bir anlama gelmez.
Ezilen ve sömürge bir ulus, egemenlik hakkını kendi ellerine aldığında, egemenliğinin biçimini de kendisi belirleyecektir. Her durumda kendisini devlet olarak örgütleyecek ve devletinin bağımsız mı, birleşik mi olacağını da kararlaştıracaktır. Biçimin belirlenmesi aşamasında o halkın tamamen özgür bir ortamda iradesini ortaya koyabilmesi, geleceği için çok önemlidir. İradeye hiç bir müdahalenin olmaması gerekir. İrade bağımsızlıktan yana da, birlikten yana da olabilir. Karar kesindir ve herkes o iradeye uymak zorundadır. Elbette halkın tercihini etkileme yönünde propaganda ve ajitasyon yapılacaktır. Propaganda hakkı da özgürce kullanılabilmelidir. Bu da özel ve tüzel kişilerin hakkıdır.
KUZEY KÜRDİSTAN VE KKP III. KONGRESİ
Buraya kadar belirtmeye çalıştığımız anlayışları tekile indirgersek:
1- Kürt ulusu ulusal egemenlik hakkından yoksundur. Dört gerici bölge devleti tarafından Kürdistan parçalanmıştır. Ancak, Kürt ulusunun ulusal egemenlik hakkı tarihsel bir haktır. Bu hak er – geç Kürt ulusu tarafından kazanılacaktır. Kürt ulusu kendisini devlet düzeyinde örgütleyecek, uluslaşmasını son noktasına kadar geliştirecek, onu yaşayacak ve ona doyacaktır.
2- Kürt ulusunun kendisini devlet düzeyinde örgütlemesinin öznesi ve nesnesi Kürt halkıdır. Bu hakkın kazanılması ve işlerliğe ulaştırılmasıyla birlikte, Kürt halkı kendi devletini, kendisinin uzun ve kısa vadeli çıkarlarına uygun bir biçimde örgütleyecek ve işletecektir.
3 – Kürt ulusu kendi devletini, yani egemenlik hakkının özünü hiç bir başka güçle paylaşmayacaktır. Bu, onun var olma hakkıdır. Dünya uluslar ailesinin eşit bir üyesi olmak, ya da tarih içinde yitip gitmek ikilemidir bu. Kürt ulusu yok olmayı kabul etmeyecektir.
4 – Kürt ulusu kendi devletinin bağımsız mı, yoksa başka bir ulus veya uluslarla birleşik mi olacağına kendisi karar verecektir.
İlk üç şık olarak belirttiklerimiz Kürt ulusunun geleceği sorunudur. Başarılması özgür bir gelecek, başarılamaması köleliğin devamı anlamındadır. Dördüncü şıkkın gerçeklik kazanması da, ilk üç şıkta belirttiklerimizin kazanılmasına bağlıdır. Çünkü, devletin biçiminin belirleneceği referandumun tamamen özgür bir ortamda gerçekleşmesi gerekir. Ki ulusal irade müdahalelere uğramadan kendisini ortaya koyabilsin. Özgür ortamda ulusal irade belirsin ki, irade sahibi, kararını her şart altında savunabilsin. Ulusal iradenin özü ile biçimi birbirini tamamlasın; uyumlu bir bütün oluştursun.
Tarihsel, sosyal, kültürel vd. bir çok nedenin yanısıra en başta ve birinci neden olarak bundan dolayı, Kürt ulusunun kaderini tayin hakkının gerçekleşmesinin ilk adımı; BAĞIMSIZ, DEMOKRATİK HALK CUMHURİYETİ olmak zorundadır. Çükü, Kürt halkı kendisinin egemen ve kendisinin belirleyici olduğu tamamen özgür bir ortamda devletinin biçiminin ne olması gerektiğine karar verebilmelidir. Ortamın belirsiz olduğu, dış etkilere ve müdahalelere açık olduğu siyasal koşullarda ulusal iradenin belirlenmesi sağlıklı olmaz.
Genelde Kürdistan, özelde Kuzey Kürdistan gerçeklerinden hareket eden ve yukarıda belirttiğimiz tarihsel zorunluluğu olmazsa olmaz kabul eden KKP III. Kongresi; bağımsız halk cumhuriyeti yakın hedefini başa aldı. ”Önce bağımsızlık” dedi. Kongrenin dediğini Program’dan aktaralım:
”KKP’nin yakın politik hedefi, Kuzey Kürdistan’da BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN HALK CUMHURİYETİ’ni kurmaktır. KKP, Kürdistan Halk Cumhuriyeti’nin Türkiye’deki Demokratik Halk İktidarı’yla eşit koşullu birliğini amaçlar.”
”KKP, Kuzey Kürdistan’ın Türkiye’den ayrılması ya da birlikte kalmasının belirlenmesi için, tamamen özgür bir ortamda, Kürdistan’da referanduma başvurma politikasını savunur.” (Program, s. 17)
KKP programından yaptığımız aktarmayı içerik ve üslup bütünlüğü çerçevesinde biraz açarsak:
KKP, yakın politik hedef olarak, Bağımsız Halk Cumhuriyeti’ni savunmaktadır. Bu amaç net, açık ve birincildir. Kuzey Kürdistan’da Ulusal Demokratik Halk Devrimi’nin başarıya ulaştırılmasıyla birlikte, Bağımsız Halk Cumhuriyeti kurulacaktır. KKP, politik iktidar hedefi olarak bunu amaçlamaktadır. Kürt halkına da bu politik hedefi önermekte ve göstermektedir. KKP, Bağımsız Halk Cumhuriyeti hedefini, Kuzey Kürdistan gerçeklerine uygun, haklı, gerçekçi ve gerçekleşecek bir hedef olarak görmekte ve inanmaktadır. Bu inanç, ”kurmaktır” fiiliyle kesin vurguludur. Diğer politik amaçlar, ”Bağımsız Halk Cumhuriyeti” temel ve kesin hedefine bağlı olarak ele alınmaktadır.
KKP, Bağımsız Halk Cumhuriyeti’ni birincil hedef olarak savunuyor. Bu hedefin gerçeklik kazandığı bir ortamda referandum yapılmasını istiyor. Referandumda halka, ”Bağımsız Halk Cumhuriyeti’nin devamından yana mısın; Türkiye Demokratik Halk İktidarı’yla birlikten yana mısın?” diye sorulacaktır, diyor.
Buraya kadar belirttiğimiz politik hedeflerin gerçekleşmiş olmasının sonucu şu olacaktır: Kürt halkı kendi egemenlik hakkını kendi ellerine almıştır. Sorunun özü çözümlenmiştir. Ulusal egemenlik hakkının biçimini belirlemeye sıra gelmiştir.
Kuzey Kürdistan Halk Cumhuriyeti’nin biçiminin belirleneceği referandumda KKP, Kürt halkına, Türkiye’deki Demokratik Halk İktidarı’yla birleşikliği önereceğini belirtiyor. Ajitasyon ve propagandam bu yönde olacak, diyor.
Dikkat edilirse Bağımsız Halk Cumhuriyeti hedefindeki kesinlik ve netlik BİRLİK amacında yoktur. Bu, hem üslup yönünden, hem içerik yönünden böyle… Böyle olması da gerekir. Çünkü, birincisi, tarihsel bir haktır, Kürt ulusunun geleceği sorunudur, hakkın özüdür; ikincisi, hakkın biçimiyle ve konjonktürle ilgilidir.
Şurası açık: KKP Kuzey Kürdistan Bağımsız Halk Cumhuriyeti ile Türkiye’deki Demokratik Halk İktidarı’nın birleşikliğini savunuyor. Bu amacını da Kuzey Kürdistan’ın sosyo – ekonomik yapısına dayandırıyor. Fakat, bağımsızlıktaki kesin öngörüsüne rağmen, birleşik iktidarda aynı kesinlikte bir öngörüde bulunamıyor. Birleşik iktidar amacı şartlara bağlanıyor. O şartları sıralamaya geçmeden belirtelim ki;
Referandum politikasını savunmak demek, bağımsızlığa veya birleşik iktidara halkın kendisi karar verecek demektir. Bu politikanın savunucusu, halkın vereceği karara saygılı olacağını ve kararı, ne olursa olsun, şartsız tanıyacağını şimdiden taahüt ediyor demektir.
Birleşik iktidar için ileri sürülen şartlar nelerdir?
1 – Kuzey Kürdistan’da Ulusal Demokratik Halk Devrimi’nin gerçekleşmesi ve Bağımsız Halk Cumhuriyeti’nin kurulmuş olmasıdır.
2 – Türkiye’de de devrimin yapılmış olması ve Demokratik Halk İktidarı’nın kurulmasıdır.
3 – Birliğin ”eşit koşullu” olarak gerçekleşmesidir.
Birlik için ileri sürülen şartlar bunlardır. Doğaldır ki, bu şartlardan bir tekinin bile eksik olması birliği engelleyecektir.
KKP III. Kongresi’nce düzenlenip onaylanan Parti Programı’nın yakın politik hedef belirlemesinin özet anlamı budur. Ve, illa da bir önem sıralaması yapılacaksa, III. Kongre’nin en önemli iki sonucundan biri de budur.Bu yazıda III. Kongre sonuçlarının genel bir değerlendirmesini yapmak niyetimiz yok; ama, belirtelim ki, KKP Tüzüğü ve KKP’nin bağımsız parti kimliğinin güçlendirilmesi III. Kongre’nin ikinci önemli sonucudur.
Yazıyı III. Kongre ortamından kimi çizgileri vurgulayarak bitirmek istiyorum:
Her parti kongresinin o partinin yaşamında ayrı bir yeri ve önemi vardır. Çünkü kongreler ihtiyacın dayatmasının örgütlenmeleridir. Özellikle illegal olarak örgütlenmiş partilerde, yalnızca tüzük hükümlerini işletmek için kongre yapılmaz. Kaldı ki Ortadoğu gibi kaygan bir ortamda; bir yıl sonrasında bile nelerin olabileceğini kestirmenin zor olduğu Türkiye’de ve kaderi üzerinde başkalarının söz söyleyip at koşturduğu Kürdistan’da yaşıyoruz. Böylesine belirsizlik ortamında siyasal planlar yapmak ve tüzüğü eksiksiz uygulamak kolay değildir. Bu ortamın yarattığı madalyonun bir de ters yüzü vardır: Daha sık aralıklarla kongre toplama ihtiyacı yaratır.
III. Kongre’nin de KKP için özel bir önemi vardır. Bu özel önemi kısaca özetlersek: KKP, faşizmin ağır saldırılarına uğramış, örgütsel ve politik aktivitesi alt düzeylere düşmüştür. Bu durum, Parti için bir olumsuzluktu. Değiştirilmesi gerekiyordu. Değişim, ancak bir kongreyle olanaklıydı. III. Kongre’nin özel öneminin bir cephesi buydu. Dünyada özellikle sosyalist dünyada ortaya çıkan ciddi değişiklikler bir yana; Kürdistan’da ciddi değişiklikler yaşanmaya başlamıştı. Kürt halkı Serhıldan yaratmıştı. Newroz ateşi daha bir güçlü yanar olmuştu. Halkın muhalefetinde ciddi bir aktivite artışı apaçıktı. Ulusal mücadele, öz dinamikleri üzerinde yükselmesini sürdürüyordu. Bu yeni durum, bir kongre kollektivitesi içerisinde değerlendirilmeli ve sonuçlar çıkarılmalıydı. III. Kongre’nin özel öneminin bir diğeri buradan kaynaklanıyordu. Üçünci özel önem ise partinin kendisiyle ilgiliydi. Parti, kurulduğu günden bugüne bir evrim geçiriyordu. Gelişme belli bir olgunluk düzeyine ulaşmıştı. Parti yaşamının geçmişi değerlendirilmeli, ileri değerler geleceğe taşınırken, aşılmış ve aşılması gereken yanlar arkada bırakılmalıydı.
III. Kongre toplandı ve görevlerini yapmaya çalıştı. Kendi nesnelliği içerisinde görevlerini yaptı. Kongre’nin sonuçları kamuoyuna yayınlandığından, sonuçların değerlendirilmesini burada yapmayacağız; ama, kongreyi yaşayanlardan biri olarak, kongrenin umduğumdan ve beklediğimden daha başarılı olduğunu belirtmeliyim. Hem kongrenin toplanmış ve oturumlarını sürdürerek tamamlamış olması bile başlı başına bir başarıdır. Bunun nasıl bir başarı olduğunu anlamak için kongreyi yaşamış olmak bile yetmez; örgütlenmesini bizzat üstlenmiş olmak gerekir.
Kongrenin örgütlenmesi de genel hatlarıyla başarılıydı. Kongre öncesi hazırlıkları ”az eksikli” diye tanımlamak gerçeğe uygun düşer. Bölgesel örgütlerin katılımı, bir iki bölge hariç, gerçekleşmişti. Oturumlar düzenli ve disiplin içinde sürdürülüp, zaman planlaması aşılmadan kongre bitirildi.
Tüm zor koşullara rağmen ve tüm oturumlar boyunca delegelerin gösterdiği sorumluluk, kongrenin en dikkat çekici yanıydı. Gündemlerin tartışılması baştan sona canlıydı. Bir delege hariç, tüm delegeler azami güçlerini ortaya koyarak tartışmalara katılım sağlamaya çalıştılar. Zaman zaman kısmi düşüşler olsa da, tartışmalar hep heyacanlıydı. Oy belirleme aşamalarının her biri ise, başlı başına bir sorumluluk geriliminin yaşandığı anlardı. Düşünmeden, kararından emin olmadan oy kullanan delege örnekleri yoktu. Kongre ortamı, sorumluluk bilinciyle yüklü bir heyecan dalgasını baştan sona yaşadı. Fırtınalar, kasırgalar ise yoktu.
Olayların renkleri birbirinden çok ayrı değildi. Bütünlüklü çizgiler etrafında oy bloklaşması olmadı. Oy birliği veya oybirliğine yakın sayım sonuçları az değildi…
Bir ana başlık altında özetlenebilecek bir konuda çizgi tartışmaları ve oy bloklaşması yaşandı denebilir. Denebilir diyorum çünkü, o konuyla ilgili de oylamaya varılmadan tartışmalarla çözüme ulaşmalar çoğunluktaydı. O konu ise şöyle ifadelendirilebilir: ”Parti programında, yakın politik hedef belirlemesinde, örgütsel yapılanmasında ve politikalarında belli yenilikler ve değişiklikler yapmalı ama, bu değişiklikler geçmişimizle uyumlu olmalı, köklü değişikliklere gidilmemeli” diyenler… Bir de bunun tersini savunanlar…
Taraflar arasında oy dağılım oranları mı? Ne gereği var. Kongre sonuçları ortada ve hepimizi bağlıyor. Hepimizin görevi: Kongre sonuçlarını yaşama uyarlamak ve uygulamaktır.