DENGÊ KURDÎSTAN 12 Eylül yıllarında sadece KKP’nin değil, onun yanısıra, devrimci mücadelenin, emekçi halk muhalefetinin de Kürdistan’da sesi soluğu oldu. Erzurum, Kars, Dersim, Elazığ, Malatya, Adıyaman, Maraş, Antep, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Varto’ya kadar elden dağıtımı yapılan yayın organı ilkel tekniklerle Kürdistan’da basılıyordu. Kimi zaman mağaralarda, kimi zaman samanlıklarda, mahzenlerde basılan DENGÊ KURDÎSTAN burjuva basınında yer verilmeyen direnişlere, çatışmalara, grevlere yer veriyordu. Aşağıdaki haber TKEP Kürdistan Özerk Örgütü yayın organı olarak illegal basılan DENGÊ KURDÎSTAN gazetesinin DENGÊ KURDÎSTAN Hêjmara: 2 Tarîx: 01. 01. 1982 baskısından alınmadır.
——————————————————————————————————–
ELAZIĞ ASKERİ CEZAEVİNDE FAŞİZME İSYAN VAR!
Sınıf mücadelesinin tarihi başarı ve yenilgilerle doludur. Uzun soluklu olan bu devrim mücadelesinde elbette doğrular ve yanlışlar bulunacaktır. Devrim kavgası, aynı zamanda, yanlışların atılıp doğruların egemen kılınmasıdır. Bu kavgada anaların gözyaşı, bacıların çığlıkları ve işkencenin mezalimi olacaktır. Sosyal kurtuluş kavgasında zorluklara katlana katlana yol alacağımız herkesçe bilinmektedir. Bu yolda düşmana meydan okumak olduğu gibi, esir düşmek de vardır. Esaret karşılaşılmayacak bir durum olmadığı gibi, mücadelenin şereflice sürdürüleceği bir alandır da. Komünistler sosyal hayatın cereyan ettiği her yerde var olmak ve mücadele etmek zorundadırlar. Nihai kurtuluşa varıncaya dek cezaevleri her zaman uğrak yerimiz olacaktır. Her türlü imkansızlığa rağmen esaret altında sürdürülen mücadele daha da şereflidir.
Silah arkadaşlarımızın cezaevlerine doldurulması bizim için son olmadığı gibi, düşman açısından da son sayılmamaktadır. Sınıf düşmanlarımız esareti teslim almayla birleştirmek istemektedir. Düşman, eline düşen her devrimciye pişmanlık belirtmeyi önermekte; bunu başaramazsa, dayattığı şartları sessizce kabule zorlamaktadır. Kısacası teslim almak istemektedir. Özellikle dört duvar arasındaki komünistler üzerinde uygulanan sistemli teslim alma politikası, komünist iradeye çarparak ters tepen bir silah olmaktadır. Sınıf mücadelesinde farklı durumlarla karşılaşılabilir: İşkencelerde can verilir, üretim birimlerindeki mücadeleden ayrı kalınabilir… Esir düşmek de bunlardan biridir. Bu olabilirler içinde komünistler için – komünist artıklarını saymazsak – TESLİM OLMA YOKTUR.
Bugün emekçi halkın seçkin evladı onbinlerce devrim savaşçısı düşmana esir düşmüştür. Bu onbinlerden belki bin, belki de bine yakını Elazığ Askeri Cezaevi’nde bulunmaktadır…
Elazığ cezaevindeki devrim erleri – çeşitli kereler olduğu gibi – düşmanın teslim alma politikasına karşı İSYAN ediyorlar. Dört duvar arasında, faşizme karşı yiğit bir mücadele örneği sergiliyorlar. Kırılır, fakat eğilmezliği yaşatıyorlar.
Olaylar, 8 Kasım Pazar günü akşamı TV’de oynanan anti – sosyalist filmi bahane eden cezaevi görevlilerinin sözlü hakaretleriye başlıyor. Devrimciler, faşist itlerin sözlü saldırılarına karşı sert tepki gösteriyorlar. Karşılıklı tehdit ve slogalar atılıyor. Tutukluların bu sert tepkisini sindiremeyen faşizmin çanak yalayıcıları fırsat kolluyor: ”Siz neyinize güveniyorsunuz da demir parmaklıklar arkasında baş eğmiyorsunuz?” Tüm sorun bu cümlede: Baş eğmeyişte!.. Köyeklerin anlamadığı bu işte. Onlar uşaklıkla komünist irade arasındaki farkı göremiyorlar. Komünist iradenin, teslim alamamanın kuyruk acısı battıkça batıyor. Bu da ağzı salyalıları çileden çıkarmaya yeter bir sebeptir elbette.
Öfkesini alamayan cezaevi gardiyanları, tutuklulara yeni bir oyun tezgâhlıyorlar. Tuvalete çıkan iki tutukluyu salonda yakalayıp copluyorlar. Koğuşlardakilerin tüm ihtarlarına rağmen dayak atmaya devam ediyorlar. Arkadaşlarının kafasının gözünün parçalandığını gören koğuşlardakiler, kapı ve pencereleri kırarak iç avluya çıkıyorlar. Ve oradaki cezaevi görevlilerine eşek sudan gelinceye kadar sopa atıyorlar. Sonuç: iki mahkûm, üç asker yaralı…
İkinci defa zararlı çıkan üniformalı faşolar yardımlarına komando bölüğünü ve uçakları çağırıyorlar. İsyancı mahkûmlar üzerine yapılan silahlı, bombalı saldırılar üç – dört saat sürüyor.
2 nolu cezaevinde bu silahlı, bombalı çatışma devam ederken isyana 4 nolu cezaevi de katılıyor. (1 nolu cezaevi ayrı yerde, 3 nolu cezaevi ise hücre olarak kullanılıyor ve o anda boş.) Tutuklular pencere ve kapıları ranza ve yataklarla kapatarak saldırılara karşı duruyorlar. Saatler süren bu saldırılardan sonuç alamayan militarist güçler, kaynak tüpleriyle kapı ve pencereleri keserek içeri girebiliyorlar. Boğaz boğaza süren mücadelede cezaevi büyük hasara uğruyor. Tutukluların televizyon ve radyoları kurşunlarla parçalanıyorç Kapıların parçalanması sırasında yataklar yanıyor.
Bu kahpe saldırılar sırasında 200’ün üzerinde, belki de 300’e yakın devrimci yaralanıyor. Altısı ağır yaralı. Askerlerden ne kadar yaralı var bilinmiyor. Bilinmiyor çünkü mümkün olduğu kadar kamuoyundan gizleniyor. Ailelerin ve avukatların görüşmesi yasak.
Olayların arkasından ”Toplu İsyan ve Devlet Malına Zarar Vermek”ten dava açıldı. (Dava halen devam ediyor.) Peşinden de 2 nolu cezaevine 4 ay, 4 nolu cezaevine 1 ay görüş yasağı kondu. Görüş yasağındaki farklılıklar mahkûmların bütünlüğünü bozmak amacına yöneliktir. Fakat bu oyunlar da boşa çıkarılacaktır.
Düşmanın oyunları bu kadarla da kalmıyor. Kapılar kırıldıktan sonra devrimciler dışarıya çıkarılıyor ve serbest bırakılıyor. Etrafları komandularla sarılı mahkûmlar kaçacak ve kendileri de kuş gibi avlayacaklar. Tezgâhlanmak istenen oyunun farkına varan devrimciler bu aşağılık tuzağı da bozuyorlar.
Daha önce de 1 nolu cezaevinde benzer bir kahpelik sergilenmişti. Devrimci tutuklular havalandırmaya çıkartılmış, içerdeki faşist tutuklulara temin edilen silahlarla ateş ettirmişlerdi. Kurşunlar önünde kaçan devrimciler telörgüleri aşacak, askerler de onları vuracak! Oyun yazarı yüzbaşı iyi yazmış oyunu. Olay istenildiği gibi gelişmiş, ancak emir vermesine rağmen erler ateş etmemişti. Yani bu tür namussuzluklara ilk başvurulmuyor, elbette son da olmayacaktır.
Son isyanda 30 kişiye eskiden hastahane olan 3 nolu cezaevindeki morglarda hücre hapsi verildi. İçinden lağımların aktığı, tuvaletlerin de hücrelerde olduğu morglarda 30 devrim eri ölüme terkediliyor.
Faşist cellatlar!
Tüm çabalarınız boşa… Komünistleri teslim alamayacaksınız. Her alçaklığınıza yeni bir isyanla, yeni bir başkaldırıyla cevap alacaksınız!
Kokuşmuş düzeniniz, esarethaneleriniz ve cellatlarınızla birlikte, sermaye babalarınız da tarihin çöplüğüne atılacak. Bugün olmazsa yarın. Komünist bireyleri damlara tıkabilirsiniz. Cellatlarınızla canlarına kıyabilirsiniz. Kahpe oyunlarınızla bir kaçını mücadeleden ayırabilirsiniz. Ama komünistleri ne yok edebilir ne de teslim alabilirsiniz. Yaptıklarınızın hesabını er – geç vereceksiniz.
KAHROLSUN FAŞİZM!
DEVRİMCİ TUTUKLULARLA DAYANIŞMAYI YÜKSELTELİM!
___________________________________________________________________________
FAŞİST SANSÜRÜ BOŞA ÇIKARALIM!
Elazığ (Cumhuriyet gazetesi) – 8. Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı 1 Kasım 1981 gecesi Elazığ Askeri….]
Basın ve diğer kitle haberleşme araçları üzerindeki koyu sansür ve denetim faşist diktatörlüğün en önemli silahlarından biri durumundadır. Bu yolla kamuoyunu dilediği gibi şartlandırmaya, protesto, direniş ve mücadele haberlerini duyurmayarak ortalığı süt liman göstermeye ve her türlü muhalefetin sesini kısmaya çalışıyor.
Bunun en son örneklerinden biri şimdiye kadar cezaevlerinde başgösteren en büyük direnişlerden biri olan Elazığ Askeri Cezaevi olaylarında görüldü. Cumhuriyet Gazetesi olayları ancak ”Cezaevi Yönetimine Karşı Ayaklanma” gerekçesiyle tutuklular hakkında açılan toplu davanın ”Savcılık İddianamesi”ne dayanarak 10 Aralık günü iç sayfada küçük bir haber olarak verdi.
Bu koşullar altında yasadışı devrimci basına halk yığınlarının, faşizme karşı direniş ve mücadelelerin sesi olmak konusunda büyük görevler düşüyor.
___________________________________________________________________________