Perşembe , Aralık 26 2024
Home / Makaleler / Türk sosyal şövenizmi üzerine

Türk sosyal şövenizmi üzerine

Viladimir İliç Lenin ”Alman Şovenizmi ile Alman-Olmayan Şovenizm” başlıklı yazısında Alman şövenizmini ve sosyal[-ist] şövenizmini şöyle tasvir ediyor:

”Alman şovenizminin özelliklerinden biri şudur: “Sosyalistler” – sosyalistler sözcüğü tırnak içinde- kendi uluslarınca ezilen ulusların dışındaki ulusların bağımsızlığından söz ederler. Bunu doğrudan doğruya söylemeleriyle, söyleyenleri savunmaları, haklı göstermeleri; onlara kalkan olmaları arasında pek fazla fark yoktur.

Alman şovenistleri (ki aralarında Die Glocke adlı küçük dergiyi yayınlayan Parvus da vardır ve o dergiye Lensch, Haenisch, Grünwald ve Alman emperyalist burjuvazisinin geri kalan tüm”sosyalist” uşakları tayfası yazı yazmaktadır) örneğin Britanya tarafından ezilen halkların bağımsızlığından uzun uzadıya ve büyük bir istekle sözederler. Britanya’nın sömürgelerini nasıl utanmazca, vahşice ve gerici bir biçimde, vb. yönettiğini borazan çalarak bütün gücüyle ilan edenler, Almanya’nın yalnızca sosyal-şovenistleri, yani sözde sosyalist, eylemdeyse şovenist olanları değil, ama aynı zamanda tüm burjuva basınıdır da. Alman gazeteleri Hindistan’daki özgürlük hareketinden büyük bir iştiyakla, habis bir coşkuyla, hazla ve vecd içinde söz ederler.

Alman şovenistlerinin sahtekarlığı, düşmanları olan İngiltere’nin ezdiği halkların bağımsızlığı için avazları çıktığı kadar bağırırken, bizzat kendi ulusları tarafından ezilen halkların bağımsızlığı konusunda mütevazı, hatta bazan çok mütevazı bir biçimde sessiz kalmalarındadır.”

Buradaki”Alman” kelimesi yerine ”Türk” kelimesini ve ”Parvus, Lensch, Haenisch, Grünwald”isimleri yerine en renkli Türk sosyalistlerinin adlarını yerleştirin bu metni rahatlıkla Türkiye’ye uyarlayabilirsiniz. Aradaki fark şudur: 30 yıllık çok çetin bir savaş sonucunda [Kuzey Kürdistan’da dağlardaki çatışmalarda, Güney Kürdistan’da çatışmalarda, faili karanlık cinayetlerde, bizzat ”iç infazlar”da vs.] neredeyse yüzbin can kaybetmiş, geride bir o kadar yaralı ve sakat, binlerce acılı aile bırakmış, milyonlarcası zorla topraklarından göçertilmiş ve bütün bunlara rağmen baş eğmemiş olan Kürt halkının ezildiği, boyunduruk altında tutulduğu, ulusal haklarından mahrum olduğu artık inkar edilemez bir durumdadır. Bu yüzden bunu kimse inkar edemiyor. Fakat iş Kürdistanın tam siyasal özgürlüğü, tam bağımsızlığı meselesine gelince bu noktada binbir numaraya başvuruyor, türlü türlü diller döküyorlar. Hatta kimileri işi öyle bir noktaya getirdi ki Kürtlere kötü emsal olmasın diye şimdi bütün ulusal bağımsızlık taleplerini reddediyor, modası geçmiş buluyor, bunları emperyalizmin halkları bölüp parçalayarak yutma planı olarak değerlendiriyorlar. Sınırların kalktığını, ulusların, ulusal devletlerin ulus-üstü, uluslar-ötesi kurumlar lehine aşıldığını papağan gibi tekrarlayıp duruyorlar. Gorbaçov ve şürekasının türettiği kavramları allayıp pulluyorlar. Buna göre doğal, nesnel, tarihsel bir globalleşme sürecine girdiğimizi, bu tanrı buyruğu geri dönüşsüz süreçte ulusal devlet kurmanın, dünyayı sınırlara bölmenin gerici bir ütopya olduğu, ezilen ulusların onları ezen kardeş uluslardan ayrılmalarına gerek olmadığı, dünyamızın neredeyse köy haline geldiği, hepimizin aynı gemide olduğumuz, artık insanlığı tehdit eden ortak sorunlara karşı ortak insanlık mücadelesinin her türden dar sınıf, dar ulus haklarından daha önemli olduğu vb vb teranelerini habire şakıyor, süslü ezgiler eşliğinde terennüm ediyorlar.

Alman sosyal-ist şövenistleri kendi uluslarının ezdiği koloniler, ilhak ettiği topraklarda boyunduruk altına aldığı alsaslılar, danimarkalılar, polonyalılar ve benzeri halklar karşısında, Lenin’in deyişiyle ”bizzat kendi ulusları tarafından ezilen halkların bağımsızlığı konusunda” ”mütevazı, hatta bazan çok mütevazı bir biçimde sessiz” kalıp arazi olurlarken; Türk sosyal şövenistleri artık bunu da yapmıyorlar; aktif tutum alıyor, duruma el koyuyorlar: Kendi uluslarının ezdiği Kürt halkının bağımsızlık davası gütmesinin ne kadar hatalı, ne kadar yanlış olduğu, oysa ”demokratik -ekolojik ulus” temelinde Türk ulus devleti egemenliği altında kalmasının, Türk devleti öncülüğünde ”Ortadoğu çapında ulus devleti aşan bir demokratik halklar federasyonu” [adı değişmiş yeni Osmanlı yahut İslam İmparatorluğu] kurulmasına katkı sunmasının, yani Türk empryalizminin yayılma planlarına mayın eşekliği yapmasının ne kadar devrimci bir çözüm olduğunun teorisini yapıyorlar. Ulus devlet kötüdür, Kürtler ulus devlet isterse emperyalizmin aleti olurlar diyorlar. Güney Kürdistan’daki ulus devlet eğilimlerine şiddetle karşı çıkıyor, küstahça küfrediyor, bunu Amerikan -İsrail planı olarak yargılıyorlar. Ama Suriye Kürdistanı’ndaki harekete ise gayet sıcak bakıyorlar; çünkü PKK etkisindeki hareketin Rojava’yı ‘ demokratik ortadoğu ulusu projesi için” münasip buluyorlar. ”Rojava Rojava” derken iştahtan ağızlarının suyu akıyor. Aynı küstahlıkla Barzani’den ”amerika’nın postal yalayıcısı, kendi halkının katili” olarak söz ediyorlar.

Oysa Kürt kapanında bir gün Amerika ile bir gün İran ile, başka bir gün TC ile aynı çuvala girmeyen Kürt partileri çok azdır. Bu türden işbirliklerine girmeyen partilerin varlıkları, etkinlikleri hep sınırlı kalmıştır. Güçlü olan Kürt partileri ise Kürt halkını boyunduruk altında tutan ilhakçı işgalci ülkelerden kah biri kah diğeriyle işbirlikleri yapmaktan kurtulamamışlardır. PKK yıllar boyu Suriye’nin Öcalan’a sığınma imkanı sunması ve göz yummasından faydalanırken Suriye Kürdistanı’nda Esad rejimi demokratik ulus politikası mı uyguluyordu? Şimdi İmralı’da MİT ile demokratik ulus anlayışı temelinde müzakereler Barzani’nin kişiliksiz diye damgalanan siyasetinden çok mu onurlu?

Bunlar Kürt halkının acıklı trajedisinin, Kürt ulusal mücadelesinin çetin zorluklarının ürünüdür. Bunlara bakarak Kürt siyaseti üzerine hesap yapanlar, yargıda bulunanlar yanılırlar.

Lenin Junis Broşürü Üzerine adlı yazısında İngilizlere karşı bazı Amerikan devletleri bağımsızlık mücadelesine kalkıştıklarında, aynı Kuzey Amerikanın öteki bölümlerini işgalleri altında tutan İspanya Fransız emperyalistlerinin Amerikan bağımsızlığına destek verdiklerini, hatta Fransız birliklerinin İngilizlere karşı savaşlarda yer aldığını; ama bütün bunların hiç de Amerikan bağımsızlık mücadelesinin bir bağımsızlık mücadelesi olduğu gerçeğini değiştirmediğini yazar. Ve emperyalistler arası çelişkiler nedeniyle kimi emperyalistlerin rakip emperyalistler sahasındaki ulusal hareketlere destek verdiklerini, bu yolla bazı bağımsızlık mücadelelerinin başarı şansı elde ettiğini söyler.

Lenin’e başvurulduğunda Kürt ulusal bağımsızlık mücadelesininin hakkını teslim ve teyid eden çok sayıda argüman bulunur; zaten bu sebeple eski Türk sol tüfekleri artık Lenin ve Stalin’e itibar etmiyorlar, onları tu kaka etmede birbirleriyle yarışıyorlar; Roza Lüksemburg’u örnek veriyor, ona sarılıyorlar. Rosa Lüxemburg’un ulusal sorun konusunda Alman sosyal şövenizmini aşamadığını el çabukluğuyla kaşla göz arasında ortalıktan kaybediveriyorlar. Zaten Lenin Junius broşürü üzerine olan yazısında esasen Rosa Luxemburg’u eleştirir. Junius broşürünü yazan Luxemburg’dur. Onun emperyalist savaşa karşı, devrimci iç savaşı, sınıf savaşını yükseltme yaklaşımını takdir eden Lenin, ulusal sorunlar konusundaki kayıtsizlığını ise eleştirir.

30 Mayıs 2014, s. erdoğdu

Bölüme ait diğer yazılardan!

KÜRDİSTAN’A FÜZE ATANA, ATILAN FÜZEYE İMZA ATANA DA OY YOK! BARAN CEM

KÜRDİSTAN’A FÜZE ATANA, ATILAN FÜZEYE İMZA ATANA DA OY YOK! TC ve Kürdistan’da 31 Mart …