Home / Makaleler / Aç Tavuk Kendini Darı Ambarında Görür – TC’nin Cihan Devleti Olma Hayalleri

Aç Tavuk Kendini Darı Ambarında Görür – TC’nin Cihan Devleti Olma Hayalleri

Der Spiegel, 26 Ekim 2016 günkü ”Erdoğan’ın Osmanlı İmparatorluğu Rüyası” başlıklı yazısında Yeni Şafak gazetesinden alınma bir harita veriyor.

Harita Osmanlı’nın 1920 yılında sahip olduğu toprakları kapsıyor. Bugünkü Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarındaki Batı Trakya (Teselya’ya kadar), Makedonya’nın bir kısmı, Girit, Rodos, Kıbrıs dahil Ege ve Akdeniz adaları, Rojava ve Güney Kürdistan ve Ağrı İsyanı sırasında isyanı bastırmak için dağın doğu yakasını da sınırlarına dahil etme karşılığında İran’a bırakılan verimli topraklar… Kuzeydoğu’da Kafkasya’ya ya da başka değişle Hazar havzası petrollerine, Güney’de Kürdistan topraklarına ve petrollerine ve tabii ki her iki bölgede de mevcut zengin su kaynaklarına erişmeyi ve buralardan geçecek olan doğalgaz ve petrol boru hatlarını kontrol altına almayı amaçlayan bu strateji Erdoğan’ın kişisel hırsı ya da stratejisi değildir. Özal devrinde hazırlanmış; 90lı yılların ortasında Genelkurmay ve MGK tarafından onaylanmış, epeyce süre Demirel’in çekmecelerinde ve Kozmik odalarda saklanmış; bizim ancak ipuçlarını sezebildiğimiz bir stratejidir. Türkiye kapitalizminin eriştiği düzeyi, emperyalist emellerini yansıtır.

Buraya kadarı TC devleti bakımından ”normal”. Normal olmayan, halihazırda savaşanlar, TC devletiyle ciddi kapışma halinde olanlar da dahil; Kuzey Kürtlerinin ve hatta kısmen Rojava ve Güney Kürtlerinin bir kesiminin de bu planlara açık ya da örtülü sıcak mesajlar vermesi, bunun için kolları sıvaması, sıraya girmesidir. Kürt siyaseti arasında bir türlü bitmek bilmeyen uzlaşmazlıklarda bunun da rolü az değildir. Kürt siyaseti biraraya gelip ortak strateji takip etmeyi başaramıyor; ama bilhassa Ankara hükümetiyle ”müzakere” masalarında kendini boş hayallerle avutmaya bayılıyor.

Ama sanırım bunun sonuna yaklaşıyoruz. TC devleti bölgede emperyalist dalaşa daldıkça, bölgenin sorunlarını da kendi içine taşıyor, çözemediği mevcut sorunları daha da ağırlaştırıyor ve gerçek ya da muhtemel rakipleriyle ve komşularıyla çatışma içine düşüyor. Bunun sonu Türk devlet yapısının, toplumsal dokularının ve iç bağları ve örgülerinin çözülmesidir.

Bu, TC devletinin bugünkünden daha ağır ve şiddetli bir kargaşa ve çatışma içine düşeceği anlamına gelir. Hem içteki kaynamaların basıncı, hem dış basınç karşısında bu devletin ”sürdürülebilinirliği” tükenecektir. İç savaş önelenemez görünüyor. Devrimci yurtsever güçler bu bilinçle davranmalı, buna uygun hareket etmelidirler.

Aslında Musul üzerine Türk iştahı ilkin Turgut Özal devrinde dışa yansıdı. Değişik yazılarımda yazdım; Özal 80’li yıllarda ”Kürt meselesi”nin kendince biraz palazlanmasına bilinçli yol verdi. Bu yolla hem Türkiye Kürdistanındaki ”fazla Kürt nüfusu”nu Batı’ya, Türkiye’ye doğru sürmek, böylelikle federasyon, özerklik gibi ihtimallerin demografik zeminini ortadan kaldırmak; hem de muhtemel bir Türk – Kürt federasyonuna zemin hazırlamak istiyordu, ama Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin eni konu geriletildiği, Güney Kürtlerinin öne çıkarıldığı bir sistem düşünüyordu; tıpkı tarihteki Avusturya – Macaristan İmparatorluğu gibi… Kendisinin Kürtlükle zerre kadar ilgisi olmamasına rağmen ”Ben de Kürdüm, ana tarafım Dersimli” falan demesi bundandı. (Malatya eski milletvekili İbrahim Aksoy’a göre Özal’ın hem ana hem baba tarafından dedeleri ihtida etmiş Ermenilerdir.) Özal Talabani ve Barzani’ye ppasaportlar verdi. Mihri Belli’den, Doğu Perinçeğe, Cengiz Çandara, Yalçın Küçüğe kadar bir dizi elçiyi APO’nun huzuruna ”elçi” gönderdi. TC sınırları dışındaki ”tehdit unsurları”nı, önemli politik şahsiyetleri, hatta örgütleri, elleri silaha değmemiş olmak koşuluyla, TC sistemine entegre etme çalışmaları başlattı; hatta 1987’de Adnan Kahveci’ye bir Eyalet Sistemi tasarısı hazırlattı. O andan itibaren Türk devletinin bir eli, onunla savaşan PKK de dahil, Kürt siyasetinin içinde oldu. Sık sık söylerim: Kürt siyasetindeki bir grubun, örgütün ya da kişinin eyleminde ve dilinde, tavır ve hareketlerinde acaip, anlaşılmaz, mantığa sığmaz, izah edilmez bir gelişme ortaya çıkmışsa bunun arkasında doğrudan ya da dolaylı olarak TC devletinin parmağı vardır. Bu tesbit, bütün bu kişi, grup ya da örgütleri TC ajanı olarak suçlamak anlamına gelmez. Bunu kastetmiyorum. Bu, Kürt siyasetinin zayıflıklarından ileri gelen bir kusur, bir illettir. TC devleti uzun asırlar içinde kimi makyavelist Kürt liderleriyle hangi dilden konuşacağını öğrenmiş bulunuyor; bu makyavelist Kürt liderler ise kendi yakınlarına göstermedikleri müsamaha ve efendiliği TC memurlarından esirgemiyorlar. Bir TC memuru onlara azıcık nezaketle yaklaştığında koltukları kabarıyor, kendilerine önem verildiği zehabına kapılıyorlar. Böyleleri eninde sonunda ya gerçeği görüp isyan ediyor, ya da iyice teslim oluyor.

TC devletinin şimdiki oyunu, planları da yine Kürtler üzerinedir. Kimilerinin sandığı gibi ”Ortadoğu’nun yeniden dizaynı” sadece iri emperyalistlerin kapıştıkları bir konu değil; bilhassa TC ve İran’ın dahil olduğu bölgesel bir konudur.

I. ve II. Dünya savaşlarını (tek suçlu değilse de) Almanya çıkardı. Çünkü Almanya her iki savaşta da kendisine bir Lebensraum, bir Hinterland, Güneşte bir Yer arıyordu. Dünyanın paylaşılması meselesinde geç kalmıştı ve pay istiyordu.

Şimdi Erdoğan ”Dünya beşten büyüktür” diyor; BM’de daha etkili konum elde etmek istiyor. Açık açık sınır ötesi ”eski vatan toprakları” hakkında laflar ediyor, Türk ordusunu bir yandan küçültüyor, bir yandan nitelikçe daha vurucu hale getiriyor.

Aşağıda Yeni Şafağın bir yazarının iki yazısı var. Bu yazılar TC devletinin tepelerinde hangi psikolojinin hakim olduğunu net biçimde ortaya koyuyor.

”Yeni Türkiye” içte ve dışta savaş Türkiyesi’dir. Yeni Türkiye şayet zaptedilmezse I. ve II. Dünya savaşlarında Almanya’nın oynadığı rolü oynamaya adaydır. Ve bu Yeni Türkiye’nin başı Erdoğan’dır. Bu baş, tacı ve tahtıyla devrilmeli, adalet önünde hesaba çekilmelidir. Yoksa sadece Ortadoğu ve Kafkaslar değil, bütün bir dünya alevler içinde kalacaktır.

Bahsedilen yazar ve yazılar aşağıda:
İbrahim Karagül: Misak-ı Milli Sizi Niye Bu Kadar Korkuttu?
İbrahim Karagül: Musul ve Halep’in Kuzeyi Türkiye’ye Devredilmeli.

27 Ekim 2016 Perşembe

Samet Erdogdu

Bölüme ait diğer yazılardan!

SEVGİLİ PARTİZANLI YOLDAŞLAR, DEĞERLİ DOSTLAR, GECENİZİ DEVRİMCİ DAYANIŞMAYLA KOMÜNİST RUHLA SELAMLIYORUZ! KKP İsviçre Örgütü

SEVGİLİ PARTİZANLI YOLDAŞLAR, DEĞERLİ DOSTLAR, GECENİZİ DEVRİMCİ DAYANIŞMAYLA KOMÜNİST RUHLA SELAMLIYORUZ! Gece Tertip Komitesine,İnsanlığın geleceği …