KKP Merkez Komitesi: ”İstanbul Belediye Başkanlığı Seçimlerinin Yenilenmesi Keyfi ve Gayri Meşrudur. Tanımıyoruz. Burjuva Partilerinin Hiçbirini Desteklemiyoruz.”
Karşı karşıya olduğumuz tüm sorunlara komünistçe ve Kürdistani açıdan bakan biz Kürdistan komünistleri ”Tek vatan, tek millet, tek dil ve tek din” politikalarının katıksız savunucuları olan Türk tekelci burjuva partilerinin birini veya ötekini desteklemeyiz. Bir kereliğine, geçici veya bir belediye başkanlığı seçiminde bile olsa ”şartsiz, ilkesiz” desteği birilerinin arkasından sürüklenmek sayarız. Çünkü daha ilerisi bir yana, ”kamu yararı”na olan burjuva demokratik içerikli köşeli bir cümle bile söyleyemeyenler desteklenmeye layık değildirler. Örneğin, ”Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız; yargı bağımsız olacak; meclis yeniden etkin ve belirleyici hale getirilecek; başkanlık sistemi kaldırılacak; güçler ayrılığı ilkesi tam olarak işletilecek; sıkıyönetim, olağanüstü hal ve kanun hükmünde kararnameler dönemleri tarihte kalacak; Kürdistan’da işgale ve Kürt halkına karşı yürütülen savaşa son verilecek; yerinden yönetim esas olacak; Kürtçe her kademede eğitim dili olacak; bütün bunları kapsayacak ve Kürt halkının vazgeçilmez haklarını teminat altına alacak yeni, demokratik bir anayasa yapılacak; genel siyasal af çıkartılacak vs…” diyen yok.
Diyen yok, çünkü ”Yenikapı Ruhu”nda ve Samsun iskelesindeki ”19 Mayıs Ruhu” resminde görüldüğü; en son Belediyeler Birliği’nde HDP’nin tümden dışlanmasında yaşandığı gibi; onlar bize karşı net bir duruşa sahipler. Net olmayanlar, kararlı politika ortaya koyamayanlardır; gerçekten demokratik çözüm üretemeyenlerdir.
Ne yazık ki kendi aralarında iki ayrı ittifak blokuna bölünmüş faşist – sömürgeci tek cephenin karşısına kendi cephemizle; üçüncü bir güç ve çözüm odağı olarak çıkamadık. Halklarımız adına ”Gerçek demokratik alternatif biziz” diyemedik. Olması gereken buydu.
Türkiye’de ”demokratik hak” olarak bir “seçme ve seçilme hakkı” kalmıştı. Bu kırıntı hakkı bile koruyamadık. Önce 7 Haziran 2015 seçimlerinin sil baştan tekrarlanması, şimdi de İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iptal edilmesi, HDP milletvekillerinin hapse atılması, Kürdistan’da belediyelere kayyumlar atanması, adayların adaylıklarının reddi ve seçim hileleri gibi rutin örnekler herkese gösterdi ki, Türkiye’de seçme ve seçilme hakkı rafa kaldırılmış; göstermelik hale getirilmiştir. İktidar işine gelen seçim sonuçlarını ”Millet İradesi”, işine gelmeyenleri ”kabul edilemez” saymayı, seçmenlerin iradelerini keyfine göre yorumlamayı ve beğenmediği oyları geçersiz saymayı; halkla dalga geçmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Bunun karşısında sözde burjuva muhalefet yakınıp sızlanmaktan öteye gitmemiştir. Seçme ve seçilme hakkının gaspedilmesi karşısında kılını kıpırdatmayanlar (kazandığı İstanbul belediye başkanlığının uyduruk bahanelerle iptalini sineye çekip direnme hakkını kullanmayan ve seçmenlerini oylarına sahip çıkmak üzere aktif direnişe çağırmak yerine onları tekrarlanacak korsan seçimlere katılmaya çağıranlar, burnuna yediği yumruğun hesabını soramayanlar, iktidar ortağı Ergenekoncularla ve İYİ Parti ve MHP kökenli faşistlerle resmi ittifak kurup, HDP ile ittifaka yanaşmayanlar) faşizme karşı ”demokrasi mücadelesi” veremezler; ”demokrasi gücü” sıfatına layık olamazlar.
Yakın tarihte defalarca tekrarlanan ve bugün bir kez daha yaşananlardan sonra ”İçişleri Bakanı’nın tehditlerini, sandık sonuçlarının zor yoluyla değiştirilmesi olasılığını ve Erdoğan’ın faşist Anayasa’dan aldığı yetkilerini kötüye kullanmasını kendi toplumsal gücümüzle, halkın sokakta direnme hakkını kullanmasına baş çekerek engelleriz” diyemeyen; hatta sokaklara çıkanları ”Herşey güzel olacak” diye yatıştırarak korsan seçimlerde sandığa gitmeye ikna etmeye çalışanlara asla güvenilemez; bunların desteklenmesi işçi ve emekçilere salık verilemez.
Halkımız ırkçı, sömürgeci ve katıksız tekçi partiler olan faşist MHP ile TC devletinin ”kurucusu ve bekasının garantisi” CHP’yi kendi bilinci ve iradesiyle Kuzey Kürdistan’dan çoktan silmiş; bir çok ilde ikisini de tabela partisi konumuna düşürmüştü. Kuzey Kürdistan’ın batı kuşağı hariç bu partilerin ülkemizde esamesi bile okunmuyordu. Huyu – fıtratı bir milim dahi değişmemiş bir CHP’yi Fırat’ın doğusuna taşımaya ve halkımızın başına yeniden bela etmeye kimsenin hakkı yoktur.
”AKP’ye ve Tayyib’e ders vermek” her seferinde AKP ve Tayyib’in sahte demokrasi oyununun rakip oyuncusu rolünü üstlenmekten öte işe yaramıyor. Faşizmin kendi minderinde, kendi belirlediği kurallarla ve onun hakemliğinde tutuşulan güreşlerde elde edilen sözde galibiyetler zaten kurumsallaşmış olan ”faşizmin daha da kurumsallaşmasını engellemek” veya ”faşizmi geriletmek” şöyle dursun; ona, muhtaç olduğu meşruiyeti altın tepside sunuyor.
12 Eylül askeri darbesi tüm sonuçlarıyla hala dimdik ayakta duruyor; üstelik ”başkanlık sistemi” ile takviye edildi. Bürokraside çalışan ne kadar solcu, alevi, Kürt, gayri müslim varsa yıllardır devlet yapısından ayıklanıyordu; geri kalan kılıç artıkları da yeni dönemde tamamen kovuldular. Bundan ötesi ülkemiz Kürdistan’da yaşananların Türkiye geneline yayılma olasılığıdır. Yani devletin sınırsız cinayetler işlemeye başlamasıdır.
Çözüm üçüncü seçenektedir; devrimci – demokratik cepheyi sağlamca yaratmaktadır. Çözüm her gün şurda burda dağınık dağınık patlak veren grevleri, sokak eylemlerini, direnişleri büyütmekte, yaygınlaştırmakta ve genelleştirmededir. Yığınları boş sloganlar peşinde, boş hayaller arkasında tekelci burjuvazinin partisi CHP’nin kuyruğuna takmak çözüm değildir. Çözüm, 15 – 16 Haziranları, Gezi direnişlerini, Serhıldanları yaratan halklarımızın taşıdığı devrimci potansiyeli bakır tellerle toprak altına yayıp elektriksizleştirmek değil; yıldırıcı bir enerji trafosunda birleştirmek ve aktif hale getirmektir. Bu enerjiyi harekete geçirmek suretiyle faşizmin karanlığı yırtılacak, halkın enerjisi gerçek aydınlık üretecektir.
16 Haziran 2019
Partiya Kominista Kurdistan
KKP
Merkez Komitesi