Uluslararası İşçi Birliği’nin şu anda ne durumda olduğunu ayrıntılarıyla anlatmaya herhalde pek gerek yok. Bir yandan muhteşem Paris Olayları ona bugüne dek hiç sahip olmadığı büyük güç ve kapsam kazandırdı; diğer yandan biz hemen hemen bütün Avrupa hükümetlerini yeniden birbirleriyle ittifak halinde gördük: Thiers ile Gorçakov, Bismarck ile Beust, Viktor-Emanuel ile Papa, İspanya ile Belçika. Genel bir uluslararası av safarisi koparıldı, eski dünyanın bütün kuvvetleri, harp mahkemeleri ve sivil mahkemeler, polis ve basın, büyük toprak ağaları ve burjuvazi bu seferberlikte yarışa giriştiler ve bütün kıta üzerinde herkesi ürküntü uyandıran büyük işçi kardeşliğini yasadışı ilan etmeye çağırmayan ufacık bir yer kalmadı.
Tam bu sırada, eski toplumun bütün kuvvetleriyle kapsamlı, zorlayıcı önlemlerle örgütü dağıtmaya çalıştığı; birlik ve bütünlük halinde davranmanın her zamankinden daha gerekli olduğu bir anda, tam da bu zamanda İsviçre’deki bucaklardan birinde küçük, kendi deyimleriyle günden güne sayısı daha da küçülmekte olan bir grup, kamuya açık bir duyuruyla Enternasyonal’in üyeleri arasına ihtilaf mevzuları atmak için bir genelge yayınlamayı zamanlı bulmuştur. Bu kimseler – bunlar kendilerini Jura Federasyonu olarak adlandırıyorlar- esas olarak iki seneden daha fazla bir zamandan beri Bakunin’in önderliğinde aralıksız olarak [Enternasyonal’in İsviçre] Fransız Federasyonu’nundaki birliği tahrip eden ve kafadarları tekil şahsiyetlerle gayretkeş özel yazışmalarıyla çeşitli ülkelerde Enternasyonal içindeki birleşik eyleme karşıt çabalarda bulunan kimselerin aynılarıdır. Bu entrikalar İsviçre’yle sınırlı kaldığı ya da alttan alta sürdürüldüğü sürece biz onları genel kamuoyuna yansıtmak istemedik; bu duyuru [genelge] bizi konuşmaya mecbur ediyor.
Jura Federasyonu 12 Kasım’da Sonvillier’de yaptığı kendi kongresinde Genel Konsey’in bu yıl bir kongre değil, konferans toplamış olmasına dayanarak Enternasyonal’in bütün şubelerine bir duyuru [genelge] yayınlamayı; bunu dünyanın bütün bölgelerinde kitleler arasında dağıtmayı ve duyuruda şubeleri derhal bir kongre toplanması için tazyikte bulunmaya çağırmayı kararlaştırmış. Kongrenin yerine neden bir konferans toplanmak zorunda kalındığı, en azından Almanya ve Avusturya’daki bizler bakımından, gün gibi aşikardır. Delegelerimizin dönüşlerinde derhal tutuklanmaksızın ve hapsedilmeksizin bizleri bir kongrede temsil etmeleri imkansızdı ve aynı durum İspanya, İtalya, Fransa delegeleri için geçerliydi. Fakat açık tartışmalar değil, aksine yalnızca idari oturumlar düzenleyen bir konferans pekala mümkündü; çünkü delegelerin adları kamuoyuna yansımayacaktı. Onun dezavantajı ilke sorunlarını kararlaştıramamak, tüzüksel değişiklikler yapamamak ve yasama işlevi gören tutumlar alamamak ve kendini tüzük ve kongrelerce belirlenmiş organizasyona dair idari kararların daha iyi uygulanmasıyla sınırlı tutmak idi. Ancak içinde bulunulan koşullarda bunu yapmak da yeterince iyiydi, o andaki olağanüstü koşulların gerektirdiği acil tedbirleri almak sözkonusuydu, ve bunu yapmak için konferans yeterliydi.
Gelgelelim konferansa ve onun kararlarına karşı yapılan saldırılar düpedüz bahanedir. Sözkonusu duyuru da [genelge] zaten konferansa ve kararlarına yalnızca dokunup geçiyor. Tam tersine genelge melanetin çok daha derinlerde yattığını buluyor. O, tüzüklere ve temel kongre kararlarına göre Enternasyonal’in, işçilerin hak eşitliğini bizzat işçilerin kendileri tarafından, ”hatta özgür onaylarıyla oluştursalar bile, her türden, yönetici otoritenin dışında”, sağlamayı amaçlayan (bağımsız) ”özerk şubelerin” ”özgür bir federasyonu”ndan öte olmadığını iddia ediyor.
Buna göre Genel Konsey’in ”sırf bir istatistik ve haberleşme bürosu”ndan öte bir şey olmaması gerekiyormuş. Gelgelelim bu temel ilke kısa sürede tahrif edilmiş, önce Genel Konsey’e kendi bileşimini yeni üyelerle tamamlama hakkı verilmesi suretiyle, ve bu da yetmezmiş gibi Basel Kongresi’nin Genel Konsey’e tekil şubeleri bir sonraki kongreye kadar askıya alma ve iç anlaşmazlıklar hakkında kongreye kadar geçici karar verme hakkı tanıması yoluyla ihlal edilmiş. Böylelikle Genel Konsey’in eline, bağımsız şubelerin özgür birliğini hiyerarşik ve otoriter bir organizasyonun ”disiplin altına alınmış şubeleri”ne dönüştürme gibi tehlikeli bir yetki verilmiş, öyle ki, ”Genel Konsey, şubeleri tamamen kendi avucuna alıp keyfine göre onların Enternasyonale kabulüne izin vermeyebilirmiş ya da faaliyetlerini askıya alabilirmiş ”.
Kendini savunabilecek yeterlilikteki bir organizasyonun ne kadar büyük değer taşıdığını gayet iyi bilen bizim Alman okurlarımıza bütün bunlar oldukça tuhaf gelebilir. Bu, doğal; çünkü bay Bakunin’in burada tüm parlaklığıyla tezahür eden teorileri henüz Almanya’ya yansımamış. Bu mücadelenin başında, bayrağı üzerine öncelikle işçi sınıfının hak eşitliği uğruna mücadele etmeyi yazmış olan bir işçi topluluğu olmalı – tam yetkili bir yürütme kurulu değil, aksine sadece bir istatistik ve haberleşme bürosu! Oysa Bakunin ve yandaşları için işçi sınıfının hak eşitliği uğruna mücadele sadece bir maske; gerçek amaç tamamen başka.
”Geleceğin toplumu Enternasyonal’in büründüğü organizasyonun genelleştirilmesinden başka bir şey olamaz. Bundan ötürü biz, bu organizasyonun mümkün olduğu kadar bizim idealimize yakın olması kaygısını taşımak zorundayız. … Enternasyonal, insanlığın gelecekteki toplumunun bu nüvesi, daha şimdiden bizim özgürlük ve federalizm prensiplerimizin aslına sadık bir sureti olmayı ve bağrında otorite ve diktatörlüğe dönük her türden prensibi dıştalamayı hedeflemelidir.”
Biz Almanlar gizemciliğimizden ötürü kötü ün yapmışızdır, fakat bu gizemcilikte çok aşırıya kaçmayız. Enternasyonal, onda Versailler kurşunlamalarının, harp mahkemelerinin, sürekli orduların, mektup açmaların, Braunschweiger kriminal mahkemesinin olmadığı geleceğin toplumunun bir modelidir! Dişimiz tırnağımızla kendimizi savunmak zorunda olduğumuz tam da bu sırada, proletarya kendini, onu gün gün ve saat saat zorlayan mücadelenin ihtiyaçlarına göre örgütlememeli; aksine bir kaç hayalperestin geleceğin belirsiz bir toplumu hakkındaki tasavvurlarına göre örgütlemeli! Bu modele göre bizim kendi Alman organizasyonumuzun nasıl görüneceğini hele bir tasavvur edelim. Hükümetlere ve burjuvaziye karşı mücadele etmek yerine, tüzüğümüzün her maddesinin, her kongre kararının geleceğin toplumunun aslına sadık bir sureti olup olmadığına kafa patlatacağız!.. Bizim tam yetkili yürütme kurulumuz yerine – yalnızca bir istatistik ve haberleşme bürosu olacak. Bu büronun, kendi özgür onaylarıyla oluşturulan yönetici otoriteleri bile tanımayacak kadar özgür [zira tanırlarsa ilk sorumluluklarını, yani geleceğin toplumunun sadık bir sureti olma özelliğini zedelerler tabii ki!] şubelerle nasıl iş yapacağı da ayrıca görülmeye değer. Kuvvetlerin birleştirilmesini, müşterek eylemi artık sözkonusu eden bile yok. Eğer her şubenin içinde azınlık kendini çoğunluğa uydurursa, bu durumda özgürlük prensiplerine karşı ağır bir suç işlemiş ve otoriterliğe ve diktatörlüğe götüren bir prensibi benimsemiş olur! Eğer tüm zaptiyeleriyle Stieber , eğer Kara Kabine’nin tümü, eğer Prusyalı subayların külliyatlı bir kısmı aldıkları emre uyarak onu harabeye çevirmek için sosyaldemokrat organizasyona girerlerse, bu durumda yürütme kurulu, daha doğrusu istatistik bürosu onlara karşı zinhar savunmaya geçmeyecek, öyle ya bu tür bir davranış hiyerarşik ve otoriter bir organizasyona götürür! Ve herşeyden önemlisi de şubelerin içinde disiplinin yer bulmaması! Evet ne parti disiplini, ne kuvvetlerin bir noktaya merkezileştirilmesi, ne de mücadele silahları! Peki, biz bu yeni organizasyonla nereye varırız? İlk hristiyanların, o, her tekmeyi teşekkürle kabul eden ve sürüne sürüne üçyüz yıl sonra dinlerinin zaferini ancak sağlayan korkak, yerlerde sürünen organizasyonuna – öyle bir devrim metodu ki, proletaryanın asla taklit etmeyeceği bir şey! Kendi tasavvur ettikleri cenneti yine kendi örgütlerinin modeli olarak alan ilk hristiyanlar gibi, aynen onlar gibi biz de bay Bakunin’in geleceğin toplumsal cennetini model almalıyız ve mücadele etmek yerine – dua ve umut etmeliyiz. Ve bu insanlar, bize bu saçmalığı vaaz eden insanlar, kendilerini biricik gerçek devrimciler olarak sunuyorlar!
Tekrar Enternasyonal’e dönecek olursak, bütün bunlara rağmen, yeni bir duruma kadar, o şimdilik iyi bir yolda. Genel Konsey gelecek kongrenin alacağı kararlara kadar, Basel Kongresinin kararlarını uygulamakla yükümlü ve yükümlülüğünü yerine getirecektir. Ve o Tolainleri ve Durandları kapı dışına atmaktan nasıl geri durmadıysa, Stieberlerin ve Konsortların Enternasyonale girmelerine de kapıları kapalı tutmaya özen gösterecektir. Bay Bakunin bunu diktatörce bulsa bile.
Peki bu uğursuz Basel kararları nasıl ortaya çıktı? Gayet basit. Karar tasarılarını Belçika delegeleri önerdiler, ve bunları Bakunin ve onun dostlarından, yani sözkonusu tasarılara imza atan Schwitzgubél ve Guillaume’den daha ateşli destekleyen olmadı! Ee tabii, o zaman durum başkaydı. O zaman bu baylar çoğunluğu elde etmeyi ve Genel Konseyi ele geçirmeyi umuyorlardı. O zaman onlar Genel Konsey’i yeterince kuvvetli yapamadılar. Peki şimdi – evet hödük, şimdi işler bambaşka! Şimdi üzümler ekşi, ve şimdi o sadece bir istatistik ve haberleşme bürosu durumuna indirgenmeli; indirgenmeli ki geleceğin Bakuninist toplumunun ayıpları açığa çıkmasın.
Ve bu insanlar, kendi ilk hristiyanlıksal doktrinleriyle Enternasyonal’in içinde hepsi hepsi küçük bir azınlık oluşturan üyeleriyle bu profesyonel sekterler, Genel Konseyi ve Konsey’in üyelerini ”kendi özgün programlarını, kişisel öğretilerini Enternasyonal içinde egemen kılmak; kendi özel fikirlerini, Birlik içinde yasal geçerliliği olan resmi teori olarak görmek” istemekle suçlamak küstahlığında bulunuyorlar.
Bu kadarı da fazla oluyor artık. Enternasyonal’in iç tarihini izleme fırsatı bulmuş olan herkes bilir ki, bu aynı kimseler hemen hemen üç senedir başlıca uğraş olarak kendi mezhep öğretilerini Birliğin genel programı haline getirmeyi dayatmakla meşgul oldular ve bunu başaramayınca el altından Bakuninist içi boş lakırdılara Enternasyonal’in genel programı süsü verdiler. Buna rağmen Genel Konsey bu ikameciliği sadece protesto etmekle yetindi, fakat onların Enternasyonale üye olma haklarını yahut kendi mezhebi saçmalıklarını gönüllerinin dilediği biçimde pazara sunmalarını şimdiye dek hiç tartışmadı. Genel Konsey onların bu son duyurusunu [genelge] nasıl ele alır; bekleyip göreceğiz.
Yeni organizasyonlarıyla başardıkları şeye dair bu insanlar kendi kendilerine pırıltılı bir diploma veriyorlar. Enternasyonal, gerici hükümetlerin şiddetli direncine maruz kalmadığı her yerde, Paris Komününden bu yana dev adımlar attı. Buna karşın bu bayların bir kaç yıldan beridir hiçbir kısıtlamaya uğramadan çalıştıkları İsviçre’nin Jura kesimine bakalım – burda ne görüyoruz? Bunu Sonvillier Kongresi’ne sunulan kendi raporlarından dinleyelim (Cenevre’de yayınlanan 23 Kasım tarihli ”Révolution Sociale”):
”Bu korkunç olayların şubelerimiz üzerinde kısmen moral bozucu, kısmen olumlu etki meydana getirmesi zaruridir, … daha sonra proletaryanın burjuvaziye karşı yürüttüğü devasa mücadelenin ilk adımlarının atılması gelir çatar, işte o zaman sıra şunu düşünmeye gelir … kimileri yan çizer (s’en vont) ve korkaklıklarını gizlerler, ötekiler Enternasyonal’in yenilenen prensiplerine her zamankinden daha sıkı sarılırlar. – Bu, genel olarak Enternasyonalin ve bilhassa da bizim federasyonumuzun şu andaki iç tarihinin baskın gerçekliğidir.”
Yeni olan, bunların Enternasyonal içinde gerçekleşmekte olduğu iddiasıdır; oysa bunun tam tersi doğrudur. Gerçek şu ki, bu, Jura Federasyonu içindeki durumdur. Şimdi bu bayların kendilerini dinleyelim: Moutier Şubesi en az zarara uğrayanmış, fakat hiçbir iş başaramamış:
” Eğer yeni şubeler kurulmamışlarsa da, yine de umut edilebilirmiş vs.” … gelgelelim bu şube ”ahalinin mükemmel ruh halinden oldukça özgün biçimde himaye görmüş” … ”Grange şubesi işçilerin küçük bir çekirdeğine dek daralmış.”
Biel’deki iki şube komitenin mektuplarına hiç cevap vermemiş, Neuchàtel’deki şubeler ve Locle’deki bir şube aynı durumda; Biel’deki üçüncü şube, her ne kadar ”Biel’de Enternasyonal’i yeniden canlandırmak için bütün umutlar yitirilmemiş” ise de ”şu an itibariyle ölü”dür …
Saint – Blaise şubesi ölü; Val de Ruz seksiyonu ortalıktan kayboldu, kimbilir nasıl – Locle merkez şubesi uzun bir can çekişmeden sonra dağıldı, fakat, şimdi zar zor yeniden vücuda geliyor, besbelli ki kongre seçimleri nedeniyle, – La-Chaux-de-Fonds yine kritik bir durumda – Courtelary saatçileri şubesi İsviçre saat yapımcıları sendikası birliğinin tüzüğünü benimseyerek göz açıp kapayıncaya kadar bir sendika birliğine dönüştü, yani Enternasyonal’e dahil bir birliğin tüzüğünü kabul etmiyor – aynı ilçenin merkez şubesi faaliyetlerini durdurdu, çünkü Saint-İmier ve Sonvillier’deki üyeleri ayrı şubeler oluşturdular (kongrede bu aynı atıl merkez şubenin kendini iki delege ile temsil ettirmesini hiç bir şey engellemedi; üstelik de Saint-İmier ve Sonvillier şubelerinin her biri de temsil edildi); Catébat şubesi, parlak bir varlık gösterisinden sonra, oradaki burjuvazinin entrikaları sonucu dağılmak zorunda kaldı, aynı şey Corgémont’un başına geldi; sonuç itibariyle Cenevre’de halen tek bir şube var.
Başında bir istatistik ve haberleşme bürosu bulunan bağımsız şubelerin özgür federasyonu temsilcilerinin bir kaç yıl içerisinde gerçi ne çok yayılmış ne de çok sayıda olmayan, ama yeşermekte olan federasyonlarıyla yapmış oldukları şey işte bu. Ve bu, tam bir eylem özgürlüğünün bulunduğu bir ülkede ve Enternasyonalin bu ülkeden başka her yerde dev adımlar attığı bir zamanda oluyor! Ve tam bu anda, kendi başarısızlıklarının acıklı resmini bizzat kendilerinin gösterdiği bir anda, bu dağılma ve çaresizlik çığlıklarını savurdukları bir anda, tam bu esnada bizim karşımıza çıkıyor, onun bugünkü durumuna gelmesini sağlayan şimdiye kadarki yürüdüğü yolundan Enternasyonal’i saptırmamızı, Jura Federasyonunun göreli bir filizlenmesinden sonra tamamen dağılmasına götüren yola girmemizi isteme hakkını kendilerinde görüyorlar!
Karl Marx/Friedrich Engels – Werke, Karl Dietz Verlag, Berlin, Band 17, 5. Auflage 1973, unveränderter Nachdruck der 1. Auflage 1962, Berlin/DDR. S. 475 – 480
3 Ocak 1872’de Almanca yazıldı, 10 Ocak 1872 tarihli ”Der Volksstaat” gazetesi, n°3’de yayınlandı.
[Türkçe’ye aktaran: S. Erdoğdu]